Esas No: 2011/4553
Karar No: 2011/8325
Karar Tarihi: 14.07.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4553 Esas 2011/8325 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TEKKEKÖY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/01/2011
NUMARASI : 2005/153-2011/29
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları B. K."ın, çekişme konusu 8 parça taşınmazını, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescili, olmazsa tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı B.K."ın maliki olduğu çekişmeye konu 8 parça taşınmazını 20.12.2004 tarihli ölünceye kadar bakma akti ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakan B."in, çekişme konusu taşınmazlarını davalıya temlikine ilişkin işlemin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olgularınası gerekir.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince, davacıların, miras bırakanın çocukları ve torunları; davalının ise oğlu olduğu, miras bırakan sağlığında davalıyla birlikte aynı çatı altında hayatını idame ettirmiş isede, sağlıklı bir şekilde, ölümünden kısa süre öncesine kadar yasşamını sürdüğü, davalının, babası olan murisle hayatı boyunca bir evladın ebeveynine bakmakla ve göstermekle yükümlü olduğu şartlar dahilinde ilgilendiği; miras bırakan 1922 doğumlu B. K."ın 13.7.2005 tarihinde, eşinin ise kendisinden önce öldüğü; davacı olan kızları C. ve B., oğlu M. ve kendisinden önce ölen oğlu A."ten olma torunları S., H., S., B. ve K. ile davalı oğlu M."nın mirasçı olarak kaldıkları, miras bırakanın, çekişmeli 8 parça taşınmazını ölünceye kadar bakma aktiyle davalı oğluna temlik ettiği tarihten önce, 2 parça taşınmazını dava dışı şirkete sattığı, davaya konu olmayan 1466 parsel sayılı taşınmazını ise kadastro tespiti sırasında oğulları M., A. ve M. adına tespitini sağladığı ve adlarına 1/3"er pay oranında sicil kaydı oluştuktan sonra 1466 sayılı parselin imar uygulamasına tabi tutulması üzerine oluşan imar parsellerinden, davacı Mümin ile davalı M."nın 23 sayılı imar parselindeki paylarını davacı B."ye, 24 sayılı imar parselini de davacı C."ye satış suretiyle temlik ettikleri, miras bırakan tarafında davacı kızlarına doğrudan doğruya taşınmaz temlik edilmediği görülmektedir.
Bu durumda, tüm bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, yapılan keşif sonucu elde edilen bilirkişi raporunda belirlenen değerlere göre, miras bırakanın temlik tarihi itibariyle elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı gözetildiğinde bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalmadığı gibi; miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığı da söylenemez.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın, ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya yapmış olduğu temlikteki gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olduğu, temliki işlemin muvazaalı yapıldığı,bu durumda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere reddi yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.