Taraflar arasındaki davadan dolayı Büyükçekmece 3.Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 24.03.2009 gün ve 2004/1726-2009/332 sayılı hükmün Bozulmasına ilişkin olan 21.6.2010 gün ve 5092-7297 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: Dava ve birleşen davalar, tapu iptali ve kayıt terkini, Elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, önceden yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine, “ dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkin olup mahkemece 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca kadastro tespiti ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Öyleyse davalıların tüm, davacı hazinenin öteki temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine, Ancak, hemen belirtilmelidir ki; her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Dava tarihinde davasında haklı olan bir tarafın, davanın devamı sırasında yürürlüğe giren bir yasa hükmü veya çıkartılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davasında haksız duruma düşmesi halinde yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı aksine somut olayda olduğu gibi 28.05.1997 tarihli, 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre taşınmazın bir bölümünün, tanımı 3621 sayılı Kıyı Kanunun 4. maddesinde yapılan kıyıda kaldığı belirlendiğine göre maktu harçla beraber yargılama giderlerinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerekeceği tartışmasızdır. Ne varki; mahkemece anılan ilkeler göz ardı edilmek suretiyle yargılama giderleri ve avukatlık ücretinden davacı hazinenin sorumlu tutulması isabetsizdir” gerekçesiyle bozulması üzerine, bozma ilamına karşı karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.
Gerçekten de, işin esası bakımından 5841 sayılı yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak, anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 esas, 2011/77 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve henüz resmi gazetede yayımlanmadığı için bu defa aynı tarih, aynı esas ve 2011/27 karar ile iptal hükmünün eldeki davalara uygulanmak üzere yürütmenin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse de, Anayasa mahkemesinin anılan kararı nedeniyle işin esasının 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı açıktır. Öte yandan, yargılama sırasında yürürlüğe giren 11.1.2011 tarih 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesiyle değişik 3402 Sayılı Yasanın 36/A.maddesindeki "... Yargılama giderlerinin davalıya yükletilemeyeceği" hükmü getirtilmiştir.
Hal böyle olunca; anılan içtihadı birleştirme kararı ve yasal düzenlemeler doğrultusunda karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davacı hazinenin karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne, dairenin 21.06.2010 tarih, 2010/5092 Esas, 2010/7297 Karar, sayılı bozma kararının Ortadan Kaldırılmasına, Mahkemenin 24.03.2009 tarih, 2004/1726 Esas, 2009/332 Karar sayılı kararının açıklanan bu nedenlerle, HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.