Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6962 Esas 2011/7929 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/6962
Karar No: 2011/7929

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6962 Esas 2011/7929 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/6962 E.  ,  2011/7929 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KÜTAHYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 09/02/2011
    NUMARASI : 2008/396-2011/21

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar,  miras bırakanları M. K. adına kayıtlı, arsa vasfındaki 681 ada, 21 parsel sayılı  taşınmazın, fikir ve elbirliği içinde olan davalıların hileli davranışları  sonucu S.S. .....Yapı Kooperatif ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılacağı telkiniyle davalı F.T.’a satış yoluyla devrinin sağlandığını, temlik işleminin yapıldığı tarihte murislerinin 80 yaşında olup hukuki işlemin sonuçlarını idrak ve algılama yeteneğinin olmadığını ileri sürerek,  tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini olmadığı taktirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00.-TL. maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın zamanaşımına uğradığını, davacıların murisi ile A. E. arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, sözleşme şartları yerine getirilmediğinden karşılıklı olarak feshi konusunda anlaştıklarını, taşınmazdaki diğer paydaşların payı gibi murislerinin de payının alınması için talepte bulunduklarını, 10.100,00.-TL. bedel karşılığında satış yoluyla temellük ettiğini, daha sonra da taşınmazı kooperatife devrettiğini, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. 
    Mahkemece; iradenin fesada uğratıldığı iddiasının kanıtlanamadığı, satış sırasında bir kısım mirasçının yanında olduğu, temlik tarihindeki bedel ile rayiç değeri arasında fark olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi  raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:Dava; hata-hile, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu kaydının miras payları oranında iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. 
    Mahkemece; hile iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
    Somut olayda, miras bırakan tarafından yapılan temliklerin fikir ve elbirliği içinde hareket eden davalıların hileli davranışları sonucunda “kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmak isterken taşınmazın davalı Fikret Tak adına tescilinin sağlandığı” temlik tarihinde murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır.
    Ne varki, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası konusunda bir araştırma yapılmamıştır.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir "biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamı,. 10. maddesinde de, “ fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir.  “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
     Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    O halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, (2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16.maddesi gereğince) akid tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muvazaa iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi; ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi halinde ise; miras bırakanın terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davacıların terekeye iade değil de pay oranında istekte bulundukları saptanan ehliyetsizlik durumunun yapılan temliki olumsuz etkileyeceğinden esasen muvazaa yönünden bir araştırmaya da gerek kalmayacağı gözönüne alınarak Türk Medeni Kanununun 701.maddesi hükmü gereğince böyle bir isteğin dinlenilme olanağının bulunmadığı başka bir anlatımla davanın tüm iştirakçilerin katılımıyla ve terekeye iade şeklinde açılmadığından, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekeceği düşünülmelidir.
    Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması miras bırakanın işlem tarihinde hukuksal ehliyete haiz olduğunun anlaşılması durumunda hata-hile nedenlerinin irdelenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,  06.07.2011  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


     

    Hemen Ara