Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, çekişme konusu 99 parsel sayılı taşınmazın, kıyı kenar çizgisi içeresinde kaldığını, anılan yerlerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek, tapunun iptali ve terkini ile elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar son kez "HUMK"nun 186.maddesi koşullarının yerine getirilmesinden sonra işin esası yönünden bir karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak, yapılan yargılama sonunda 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Asıl ve birleşen davalar; tapu iptal, terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri gözetilerek hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 esas 2011/77 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve henüz Resmi Gazetede yayınlanmadığı için bu defa aynı tarih aynı esas ve 2011/27 sayılı karar ile iptal hükmünün de eldeki davalara uygulanmak üzere yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse de, meydana gelen Anayasa değişikliğinden sonra doğru olduğu söylenemez.
Öte yandan; 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesiyle 3402 Sayılı Yasanın 36.maddesi hükmüne bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulması için karar bozulmalıdır.
Tarafların temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.