Esas No: 2011/5626
Karar No: 2011/7302
Karar Tarihi: 20.06.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5626 Esas 2011/7302 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : VAKFIKEBİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/02/2011
NUMARASI : 2010/189-2011/22
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine; davalının kayden malik olduğu çekişmeli 359 ada, 13 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişme konusu taşınmazı tapu siciline güvenerek iktisap ettiğini, uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığını, kıyı kenar çizgisinin iptali için idari yargıda açılan davanın sınucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü süre yönünden davanın reddine,ilişkin olarak verilen karar Dairece; “…haklılık orana göre kıyı kenar çizgisi içinde ve dışında kalan yerlerin değerleri ayrı ayrı gözetilerek belirli oran dahilinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaları gerektiğinin gözetilmesi” gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama soncunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine, hazine harçtan muaf olduğundan harç konusunda karar vermeye yer olmadığına, yargılama giderlerinden davalı tarafın sorumlu tutulmasına, davalı yararına 1.100,00.-TL.avukatlık ücreti taktirine karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Mahkemece; hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem ifa edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükmü gereğince hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiş olması karar tarihi itibariyle doğru ise de anılan Yasanın Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Esas sayılı kararı ile iptal edildiği ve iptal hükmünün Resmi Gazetede yayımlanmasına kadar da aynı tarih ve esas numaralı ve 2011/27 sayılı kararla eldeki davalara uygulanmak üzere yürütmenin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesince anılan yasanın 12.5.2011 tarihli iptal ve yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle doğru olduğu söylenemez. Ayrıca, şu da ifade edilmelidir ki; iptal kararı ile birlikte usulü kazanılmış hak olgusundan bahsetmekte olanaksızdır.
Diğer taraftan, davanın kabulü halinde, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve eldeki davalara da uygulanması gereken 3402 sayılı Yasanın 36. maddesi ve bazı ilave düzenlemeler getiren 6099 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağının gözetilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin, temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.