Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6292 Esas 2011/7034 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/6292
Karar No: 2011/7034

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6292 Esas 2011/7034 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/6292 E.  ,  2011/7034 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : GAZİANTEP 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 16/03/2011
    NUMARASI : 2010/254-2011/149

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, kayden maliki olduğu 237 parsel sayılı taşınmazın sahte ve hileli  işlemlerle davalıya temlik edildiğini, satıştan haberi olmadığını, bedel ödenmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, sahtecilikle ilgisi olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın davalıya yolsuz işlemlerle temlik edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi  raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.  
    Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.  Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 237 parsel sayılı taşınmaz davacıya ait iken 27.10.2009 tarihli akitle dava dışı S... Ç...’e satış suretiyle temlik edildiği, ancak bu satışa ilişkin resmi akitle davacının imzasının bulunmadığı, S... Ç...’in de 04.12.2009 tarihli akitle anılan taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
    Bu durumda, ilk akitte davacı imzası yer almadığından bu akdin geçerli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Ancak ilk elden satın alan eldeki davanın davalısı ediniminde iyi niyetli ise bu edinimin korunacağı da kuşkusuzdur.
    Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan  bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin  1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
    Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya  kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve   yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil  itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme  Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
    Hal böyle olunca; davalının ediniminde iyiniyetli olup olmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, ceza soruşturmasına dair evrakların getirtilip onlarında irdelenmesi, davalının iyi niyetli olup olmadığının, bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
     Davalının, bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2011  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara