Esas No: 2011/1146
Karar No: 2011/6807
Karar Tarihi: 07.6.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1146 Esas 2011/6807 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Vasisi olduğu kişinin ehliyetsiz olduğunu ileri süren davacı, İzmir ve Ankara'da bulunan taşınmazların kötüye kullanılıp muvazaalı olarak satıldığını iddia ederek tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkeme ise kısıtlının akit tarihinde hukuki ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak, davanın muvazaa ve vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenleri yönünden gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması gerektiği belirtilmiştir. Borçlar Kanunu'na göre, vekilin vekil edenin yararı ve iradesine uygun hareket etme, zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü vardır. Muvazaa ve vekaletin kötüye kullanılması yönünden açılacak davanın başvurma süresi 5 yıldır. Kararda belirtilen kanun maddeleri şunlardır: Borçlar Kanunu'nun 390/2, 3. ve Medeni Kanun'un 2. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/11/2010
NUMARASI : 2006/336-2010/383
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, T... N...’in vesayet altına alındığını ve temyiz kudretinin bulunmadığını, muvazaalı olarak 6820 ada 16 parselde bulunan 4 nolu, 4142 ada 1 parselde bulunan 10, 22,23 ve 34 nolu bağımsız bölümlerle İzmir Çeşmede bulunan 298 ada 210 parseldeki dubleks meskenin davalı vekil G... Tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalılara devredildiğini ileri sürerek tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Kısıtlının yargılama sırasında vefatı üzerine mirasçıları davayı sürdürmüşlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kısıtlının akit tarihinde Adli Tıp raporu ile hukuki ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.6.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M... S... İle diğer temyiz edenler vekili Avukat O... T... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı Vasisi dava dilekçesinde; kısıtlı bulunan T... N...’in ehliyetsiz bulunmasına rağmen Ankara’da bulunan taşınmazlar ile İzmir ili Çeşme ilçesinde bulunan dava konusu taşınmazlarını vekili G... aracılığı ile kız kardeşinin çocukları olan davalılara muvazaalı olarak satıldığını ileri sürerek, tapu iptal tescil ve tesis edilen intifa hakkının terkini isteklerinde bulunmuş, yargılama sırasında kısıtlının ölmesi üzerine mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
Mahkemece, temliki yapan kişinin Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre temlik tarihlerinde ehliyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıda özetlenen dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi itibariyle davanın ehliyetsizlik yanında muvazaa ve vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Ne varki mahkemece bu nedenler üzerinde durulmamıştır.
O halde, öncelikle davada muvazaa konusundaki iddianın niteliğinin açıklattırılması ve o yönde araştırma ve değerlendirme ve inceleme yapılması, olayda muvazaalı işlemin söz konusu olmadığı sonucuna varıldığı takdirde vekaletin kötüye kullanılması nedeni yönünden de inceleme yapılması zorunludur.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, muvazaa ve vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenleri yönünden gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, toplanan ve toplanacak olan taraf delillerinin değerlendirilerek değinilen ilkeler çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere eksik inceleme ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 07.6.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.