Esas No: 2011/6465
Karar No: 2011/6713
Karar Tarihi: 06.06.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6465 Esas 2011/6713 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, miras bırakan babasının maliki olduğu iki taşınmazın muvazaalı temlik edildiğini ileri sürerek tapu iptali ve mirasçılar adına tescil istemiştir. Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Temyiz sonucu, muris muvazaasının kanıtlandığı ve davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Kararda, muvazaa kavramı ve nedenleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Kararda yer alan kanun maddeleri şunlardır: Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddeleri, 3402 Sayılı Kanun’un 12/3. maddesi, HUMK’nun 428. maddesi.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BANAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/07/2008
NUMARASI : 1993/189-2008/223
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı babası A...’nin maliki olduğu 1115 ve 1640 parsel sayılı taşınmazları, davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve mirasçılar adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, satışın bedeli karşılığında yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği ve iddianın kanıtlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tüm mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların miras bırakanı A.’nin maliki olduğu 1640 parsel sayılı taşınmazı 29.03.1982 tarihinde, 1115 parsel sayılı taşınmazı 15.02.1983 tarihinde davalı oğlu E.’e satış suretiyle temlik ettiği, murisin 1992 yılında öldüğü, davacı tarafça anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası ile 1993 yılında eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın dava konusu iki taşınmazı ve özellikle bizzat oturduğu evi davalıya satması için makul ve inandırıcı nedenler gösterilmediği, davalının miras bırakan ile birlikte oturdu ve çiftçilikle uğraştığı, temlik sırasında akitte gösterilen bedel ile gerçek değer arasında açık ve aşırı fark bulunduğu, dosyaya yansıyan ve kolluk kuvvetlerine intikal ettiği anlaşılan belgelerden miras bırakan ile davacı arasında temlik tarihinden önceki dönemde anlaşmazlıklar olduğu, bu nedenle murisin davacıya muğber olduğu ve davalıyı tercih ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, belirtilen somut olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, çekişmeli taşınmazların temlikleri 1982 ve 1983 tarihlerinde parsel kaydı üzerinden yapılmış, muris 1992 tarihinde ölmüştür. 3402 Sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanabilmesi için, temlikin kadastrodan önce yapılmış olması ile birlikte, miras bırakanın yine kadastrodan önce ölmesi ve kadastro tespitinden kesinleşmesinden itibaren 10 yıldan fazla bir sürenin geçmiş olması şarttır. Oysa somut olayda yukarıda değinildiği üzere temlikler kadastrodan sonra yapılmıştır.
Kabule göre de, mahkemece terditli olarak ileri sürülen tenkis isteği hakkında hem usulden hem esastan davanın hükme bağlanmış olması da doğru değildir.
Hal böyle olunca, yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, muvazaa iddiasının kanıtlanmış olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve olaya uygun olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.