Esas No: 2011/5939
Karar No: 2011/6433
Karar Tarihi: 30.5.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5939 Esas 2011/6433 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BARTIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2010
NUMARASI : 2008/242-2010/269
Taraflar arasındaki davadan dolayı Bartın 1.Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 08.6.2010 gün ve 2008/242 esas, 2010/269 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 15.2.2011 gün ve 11223-1511 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup, davanın kabulüne dair yerel mahkeme kararının maddi yanılgı sonucu kısa gerekçeli karar çelişkisine değinilerek Dairece bozulduğu anlaşılmaktadır.
Oysa, dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu edilen 581 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve tarafların taşınmazda 1/2"şer pay sahibi oldukları ve üzerinde mesken olarak kullanılan ayrı ayrı 2 binanın bulunduğu görülmektedir.
Davacı, keşfen elde edilen teknik bilirkişi rapor ekindeki krokisinde (A) ile gösterilen binayı davalının kullandığını, kendisinin istifade ettirilmediğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Taraflar çekişme konusu taşınmazda paydaş olduklarına göre aralarındaki çekişmenin T.M.K."nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazda harici bir taksim sözleşmesinin bulunmadığı, dosyaya ibraz edilen belgenin de harici taksimi işaret etmediği, krokisinde (B) ile gösterilen binanın dava dışı Emire tarafından yapıldığı ve esasen bu hususun mahkemenin de kabulünde olduğu görülmektedir. Her nekadar, taşınmazda kullanım tarzını belirleyici nitelikte paydaşlar arasında harici bir taksim olgusu yok ise de (B) ile gösterilen binayı yapan Emire"nin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, kaldı ki, adı geçen bu şahsın davacının annesi olup, bu binayı birlikte kullandıkları dosya kapsamı ile belirgindir. Bu duruma göre yukarıdaki ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleştiği söylenemez.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Anılan bu husus, karar düzeltme isteği üzerine yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davanın karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin 5.2.2011 tarih ve 2010/11223 E, 2011/1511 K. sayılı bozma kararında belirtilen maddi yanılgıya dayalı gerekçenin ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 08.6.2010 tarih ve 2008/242 E, 2010/269 K. sayılı kararının HUMK."nun 428.maddesi gereğince yukarıda değinilen gerekçe ile bozulmasına, sair karar düzeltme istekleri yerinde görülmediğinden REDDİNE, 30.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.