Esas No: 2011/4868
Karar No: 2011/6384
Karar Tarihi: 30.05.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4868 Esas 2011/6384 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GÖLBAŞI(ADIYAMAN) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/11/2010
NUMARASI : 2009/95-2010/416
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, eşinden mirasen intikal eden 134 ada 140 ve 145 parsel sayılı taşınmazların kiraya verilmesi için davalılardan Z... A..."i vekil tayin ettiğini, ancak vekilin hile ile satış yetkisi içeren vekaletnameyi aldığını ve taşınmazları durumu bilen davalı M..."e, bu şahsında diğer davalı Z..."e devrettiğini, Z..."in akraba olup kötüniyetli olduğunu, okuma yazma bilmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı Z..."e açılan davanın hak düşürücü süre ve iddianın ıspatlanamadığı gerekçesiyle,diğer davalılar M... Ve Z..."e açılan davanın pasif husumet yokluğu nadeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı, eşinden miras yoluyla intikal eden davaya konu taşınmazların kiraya verilmesi için davalılardan Z... A..."i vekil tayin ettiğini, ancak vekilin hile ile satış yetkisi içeren vekaletnameyi alarak taşınmazlardaki payları durumu bilen davalı M..."e, bu şahsında diğer davalı Z..."e devrettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 134 ada 140 ve 145 nolu parsellerin 6/192 payının N..., 9/192"şer payının D... ve M... U... adlarına kayıtlı iken, anılan taşınmazlardaki payların vekil Z... A... B... tarafından 05.08.1999 tarihli akitle davalı M..."e, M..."in de 140 ada 145 nolu parseldeki 3/24 payı 01.05.2000 tarihinde davalı Z..."e satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriğinden davada esas itibarıyla hile nedenine değil; vekaletnamenin vekilin hileli hareketleri sonucu alındığı ve sonra kötüye kullanıldığı iddiasına dayanıldığı açıktır. Bu tür bir davada aslolan hukuki ilişki, vekalet ve uyuşmazlığı doğuran vakıa o vekaletin kötüye kullanılmasıdır. Bu nitelikteki davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığı da kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası üzerinde durulmuş değildir.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanılmasına yönelik iddianın yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, taraf delillerinin toplanması varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.