Esas No: 2011/5488
Karar No: 2011/6357
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5488 Esas 2011/6357 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/03/2011
NUMARASI : 2009/247-2011/87
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kredi çekmesi ve ve ipotek tesis edebilmesi için verdiği vekalet görevini kötüye kullanan davalı kızı B..."nin, 10 parsel sayılı taşınmazını muvazaalı olarak diğer davalıya satış suretiyle devrettiğini, bu durumu 4 yıl sonra taşınmazdan çıkması istenildiğinde öğrendiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde 60.000.-TL tazminatın davalı B..."den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı B..., diğer davalıdan aldığı 20.000.-TL karşılığı çekişme konusu yeri devrettiğini, borcu ödeyemediği için de geri alamadığını, davacının bütün bu olayları bildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı M..., çekişme konusu parseli gezip görerek satın aldığını, davacı hakkında kira borcu için icra takibi yaptığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, vekaletname içeriğinin aksinin ispat edilemediği ve taşınmaz bedelinin isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekaletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı iddialarına dayalı tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının, borç içinde olan davalı kızına bankadan kredi çekmesi ve karşılığında 10 parsel sayılı taşınmazını ipotek tesis edilmesi için 08.08.2005 tarihinde vekaletname verdiğini, kızı B..."nin 09.08.2005 tarihinde taşınmazı diğer davalıya satış suretiyle devrettiğini ve kızına güvenerek verdiği vekalette, satış yetkisinin bulunduğunu 2009 yılı içinde taşınmazdan çıkması istenince satıştan haberdar olduğunu, satış yönünde iradesi olmadığı halde vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, davalı M..."in de kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde " vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir... " hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacının, davalı kızına 08.08.2005 tarihinde satış yetkisini de içeren geniş yetkili vekaletname verdiği, 09.08.2005 tarihinde, alınan vekalet kullanılmak suretiyle çekişme konusu taşınmazın vekil B...tarafından diğer davalı M..."e 15.000.-TL değer gösterilerek temlik edildiği, taşınmazın asıl değerinin 37.800.-TL olduğu, tüm tanık anlatımları ve özellikle davalı B..."nin yazılı beyanından davalı Metin"e borçlandığı, borcun ödenememesi nedeni ile vekilin vekaletnameyi fırsat sayarak taşınmazı devrettiği, davalı M... temlik almış olmasına karşın davacının tasarrufuna uzun bir süre hiçbir ses çıkarmadığı, eski kayıt malikine satın aldığını ve çıkması gerektiğini bildirmediği, 2008 yılında icra takibine giriştiği, takibin de yarım kaldığı, bu durumun hayatın olağan akışına uygun düşmediği, davacının satıştan haberinin olmadığı, herhangi bir bedelin de vekile yada davacıya ödendiğine dair delil gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; belirlenen bu olgular ile yukarıda açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, vekil ile son kayıt malikinin birlikte davacıyı zararlandırdıkları, öte yandan davalı M..."in durumu bilen konumunda olduğu gözetilerek tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.