Esas No: 2011/6166
Karar No: 2011/6266
Karar Tarihi: 26.05.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6166 Esas 2011/6266 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/04/2010
NUMARASI : 2009/91-2010/159
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanın 772 ada 26 parsel sayılı taşınmazını baskı altında mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak torunu olan davalıya 04.10.2004 tarihinde ve satış suretiyle temlik ettiğini, akit tarihinde miras bırakanın akli melekelerininde yerinde olmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve mirasçılar adına miras hisseleri oranında tescil, olmazsa tenkis isteğinde bulunmuşlar, 22.04.2010 tarihli oturumda, davanın kendi miras paylarına yönelik olduğunu beyan etmişlerdir.
Davalı, yapılan hukuki işlemin gerçek bir satış akdi olup, bedel verilerek işlemin gerçekleştirildiğinin, ayrıca davacıların murisi E..."nin yaptığı işin mahiyetini bilebilecek durumda ve akıl sağlığının yerinde olduğunu, E..."nin gerek kendisi adına ve gerekse eşinden intikal eden pekçok taşınmazı olduğundan işlemin tasarruf nisabı içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma kastının oluşmadığı ve muris muvazaasının yasal şartlarının oluşmadığı, tenkis yönünden de murisin ölümünden önceki bir yıl içinde yapılan işlemlerin daha sonra tenkisinin talep edilebileceği, ancak olayda hak düşürücü süre yönünden bu istemin sübut bulmadığı gerekçesiyle, tapu iptal ve tescil davası ile terditli talep edilen tenkis davasının reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
ADava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın maliki olduğu dava konusu 772 ada 26 parsel sayılı taşınmazını 04.10.2004 tarihinde ve satış suretiyle davalı torununa temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temliki işlemin ehliyetsizlik ve muris muvazaası nedenleriyle geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür. (HUMK.Mad.179/1) Aynı Kanunun 74. ve 75.maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hakim Medeni Kanunda açıklanan ayrıcalıklar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.
Hemen belirtmek gerekir ki, hakim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HUMK.nun 76.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyleki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
Öte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay İçtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; hukuki ehliyetsizlik iddiasının kamu düzenini ilgilendirdiği ve re’sen gözetileceği dikkate alındığında öncelikle incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Yapılacak araştırma sonunda miras bırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyeti haiz olmadığının saptanması halinde, davacılar vekilinin 22.04.2010 tarihli oturumda imzalı beyanıyla, davanın yalnızca davacıların miras hisselerine yönelik olduğunu bildirmesi karşısında; ehliyetsizlik iddiasına dayalı davanın tüm mirasçılar tarafından açılması gerektiğinden ve pay oranında istekte bulunulamıyacağından ehliyetsizliğe ilişkin tapu iptal ve tescil davasının reddi doğru olacaktır.
Diğer taraftan; miras bırakanın hukuki ehliyeti haiz olması durumunda, muris muvazaası hukuksal nedeni bakımından pay oranında da istekte bulunulabileceğinden bu bakımdan inceleme yapılması gerekeceği açıktır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Hal böyle olunca, miras bırakanın tüm tıbbi belgeleri temin edilerek Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması, hukuki ehliyeti haiz olmadığının anlaşılması halinde pay oranında iptal tescil istenemeyeceğinden davanın reddedilmesi, ehliyetli olduğunun belirlenmesi durumunda muris muvazaası yönünden yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.