Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4436 Esas 2011/6119 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/4436
Karar No: 2011/6119
Karar Tarihi: 25.05.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4436 Esas 2011/6119 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Mahkeme kararı, tapu iptal ve tescil davasıyla ilgilidir. Davacılar murisin ehliyetsiz olduğunu iddia ederek taşınmazın davalıya temlikinin geçersiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak mahkeme, Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmadan hüküm kurmuştur. Ehliyetin tespitinde birçok faktörün göz önünde bulundurulması gerektiği ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığının tanısının bilirkişi raporu ile belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle, tarafların delilleri eksiksiz toplanmalı ve miras bırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Hukuki maddeler olarak, Medeni Kanun'un 9, 10, 13 ve 15. maddeleri ile 409/2. madde ve HUMK'nun 83, 151 ve 286. maddelerine atıfta bulunulmuştur.
1. Hukuk Dairesi         2011/4436 E.  ,  2011/6119 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BURSA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 23/03/2009
    NUMARASI : 2008/75-2009/120

    Taraflar arasındaki davadan dolayı Bursa 5. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 23/03/2009 gün ve 2008/75 esas 2009/120 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 20/12/2010 gün ve 12732-13708 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
    Davacıların, dava dilekçesinde açıkça ehliyetsizlik iddiasına dayandıkları ve ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, davacılar vekilinin, yargılama aşamasında 23.03.2009 tarihli duruşmada alınan "Her ne kadar dilekçemizde murisin alzhemir hastası olduğunu belirtmiş isek de, mevcut dosya kapsamına göre şu an için Adli Tıptan rapor alınması talebimiz yoktur, biz ayrıca, ehliyetsizlik haricinde muvazaaya da hukuki sebep olarak dayanıyoruz. "şeklindeki beyanının, HUMK"nun 83. ve müteakip maddelerinde öngörüldüğü şekilde usulüne uygun olarak dava sebebinin ıslahı olarak kabul edilemeyeceği, bu durumun, davacıların, dava sebebini usülü dairesinde yapılmış ıslahla muris muvazaasına hasrettikleri şeklinde değerlendirilemeyeceği gibi, öte yandan, davacılar vekilinin bu beyanından ehliyetsizlik iddiasından vazgeçildiği anlamınında çıkartılamayacağı tartışmasızdır.
    Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, davacılar vekilinin, yukarıda açıklanan Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını istemedikleri yönündeki beyanın HUMK"nun 151. maddesinde öngörüldüğü şekilde, davacılar vekiline okunarak imzalatılmak suretiyle tutanağa geçirilmediği, buna göre, bu hususun 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddelerinde öngörülen şekilde Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden elde edilecek raporla saptaması gerektiği açıktır. Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Somut olaya gelince; davacıların, miras bırakanları S... A.. Y..."ın ehliyetsiz olması sebebiyle çekişme konusu 2330 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temliki işleminin geçersiz olduğunu ileri sürdükleri, ne var ki, Mahkemece, miras bırakanın temlikin yapıldığı tarihte hukuki ehliyete sahip olup olmadığı hususu, 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddelerinde öngörülen şekilde Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden elde edilecek raporla saptanmaksızın neticeye gidildiği anlaşılmaktadır.
    O halde, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakan S... A.. Y..."ın çekişme konusu taşınmazın davalıya temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
    Anılan bu husus, karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, tarafların karar düzeltme istekleri HUMK"nun 440.maddesi gereğince bu yöne ilişkin olarak yerindedir. Kabulüyle, Dairenin 20.12.2010 tarih 2010/12732 esas ve 2010/13708 karar sayılı bozma kararından, bozma gerekçesinin ÇIKARTILMASINA, Yerel Mahkemenin 23.03.2009 gün ve 2008/75 Esas, 2009/120 Karar sayılı kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, 25.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara