Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanlarının paydaşı olduğu 270 ve 916 parsel sayılı taşınmazlara davalıların haklı ve geçerli neden bulunmaksızın müdahale ettiği gerekçesiyle elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, A...’nin müdahalesini dava açılmadan önce sonlandırdığı, A...’in ise taşınmazda paydaş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı A...’nin müdahalesinin kanıtlanamadığı, diğer davalı A...’in ise dava konusu taşınmazın tamamını kullandığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Çekişme konusu taşınmazlarda, davalı A...’in paydaş olduğu ve paya yönelik olarak elatmanın önlenmesine karar verildiğine göre, davacının davalı A...’e yönelik işin esası bakımından temyiz itirazları yerinde değildir, Reddine.
Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince, davalı A... hakkında 3091 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca verilen 14.08.2006 tarihli men kararının bulunduğu ve bu kararın infazına ilişkin 16.08.2006 tarihli düzenlendiği, buna rağmen davacı tanıklarının tamamının davalı A...’nin taşınmaza müdahalesinin sürdüğünü ifade ettikleri, davalı tanıklarının ise müdahalesini sonlandırdığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Bu durumda, öncelikle mahkemece anılan çelişkinin giderilmesi, davalı A...’nin dava tarihi itibariyle bir müdahalesinin bulunup bulunmadığının saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Öte yandan, davalı A...’nin taşınmazda paydaş olup olmadığı da araştırılmamıştır. Paydaş olması durumunda uyuşmazlığın çözümünde T.M.K.’nun paylı mülkiyete ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, davalı A...’nin dava tarihi itibariyle çekişme konusu taşınmazlara müdahalesi bulunup bulunmadığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması, paydaş olup olmadığı da belirlenerek hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabul tarzı itibariyle de, davalı A...yönünden elatmanın önlenmesine karar verildiğine ve dava kabul edilmiş olduğuna göre davalı A... yararına avukatlık parasına hükmedilmiş olması da yerinde değildir.
Davacının, temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.