Dürüstlük Kuralı - Mülkiyetin Nakli - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3769 Esas 2011/6012 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/3769
Karar No: 2011/6012
Karar Tarihi: 23.05.2011

Dürüstlük Kuralı - Mülkiyetin Nakli - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3769 Esas 2011/6012 Karar Sayılı İlamı

 

 

1. Hukuk Dairesi 2011/3769 E., 2011/6012 K.

1. Hukuk Dairesi 2011/3769 E., 2011/6012 K.

  • DÜRÜSTLÜK KURALI
  • MÜLKİYETİN NAKLİ

 

  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 706 ]
  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 994 ]
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 213 ]
  • 2644 S. TAPU KANUNU [ Madde 26 ]

"İçtihat Metni"

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanları F..... B...... adına kayıtlı 116 parsel sayılı taşınmazın fiilen paylaşıldığını ve mirasçılardan muris babaları N…

….."ye düşen 6700 m²

² lik kısmın 1972 yılından bu yana davalı tarafça kullanıldığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı ve dahili davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, harici satış senedine dayalı olarak taşınmazın davalılar tarafından kullanıldığının belirlendiği gerekçesiyle hapis hakkı tanınmak suretiyle el atmanın önlenmesine ve ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiştir.

Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi C…

….. Ç…

….."in raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece; harici satış bedeli (0,15 TL) üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesine hükmedilip, ecrimisil isteği reddedilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir

Dosya içeriği ve toplanan deliller ile; davacıların kök miras bırakanı F..... B...... adına kayıtlı 116 parsel sayılı taşınmazın, miras yoluyla çocukları Y…

….., R…

….., M…

…… ve N…

….."ye intikal ettiği, mirasçıların harici taksimle taşınmazı 4 parçaya bölerek fiilen paylaştıkları, davacılar miras bırakanı N…

….. B…

……"ye intikal eden 6300 m2 miktarlı çekişme konusu bölümün 29.03.1972 tarihli harici satış sözleşmesiyle 15.000.00 Lira bedelle, davalılar miras bırakanı İ…

….. Y…

…."ya satılarak zilyetliğinin devredildiği, dava konusu yerin de taşınmazın bu bölümüne ilişkin olduğunun da taraflarca kabul edildiği ve 02.01.1987 tarihinde vefat edene kadar İskender Yayla tarafından, sonrasında da mirasçılarından davalı Nasuh Yayla tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Davalılar, murislerince bedeli ödenmek suretiyle haricen satın ve zilyetliğini devraldıkları taşınmaz bölümünü iyiniyetli olarak kullandıklarını, geçersiz sözleşme nedeniyle; denkleştirici adalet kuralına göre, dava tarihi itibariyle taşınmaza ödenen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılmasını, uyarlanmış bedel üzerinden hapis hakkı tanınmasını ve bedel iade edilinceye kadar ecrimisilden sorumlu olmadıklarını savunmuşlardır.

Satış sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından, Türk Medeni Kanununun 706/1. maddesi, Borçlar Kanununun 213. maddesi ve Tapu Kanununun 26. maddesi uyarınca haricen satışına hukuken değer verilemez. Diğer taraftan; çekişmeli taşınmazın davacıların kök murisi Fatma Beştepe"ye ait olduğu, ölümünden sonra intikal yapılmadığı ve halen elbirliği mülkiyetine tabi bulunduğu sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki; yukarıda değinildiği üzere tapulu taşınmazların haricen satışı mülkiyet yönünden satın alana bir hak bahşetmez ve satışa hukuken değer verilemez, ayrıca elbirliği veya paylı mülkiyet üzere olan bir taşınmazda bazı hissedar veya bir kısım paydaşların taşınmazın kullanımı yönünden tümünün iştirakiyle gerçekleştirecekleri harici taksim, parselasyon planı veyahut fiili bir kullanma olgusu gerçekleştirilmemiş ise taşınmazın tasarrufu (kullanma) açısından pay ve hisse satışlarına değer tanınamayacağı ve bunun sonucu olarak satın alan lehine TMK" nun 994. maddesi hükmü ile 1940 tarih 2/77 sayılı İBK da öngörülen hapis (alıkoyma) hakkının söz konusu olamayacağı, tanınamıyacağı izahtan varestedir.

Ne varki; gerek elbirliği ve gerekse paylı mülkiyet üzere olan bir taşınmazda tüm ortaklar veya paydaşları kapsar şekilde taşınmazın kullanımı yönünden harici bir taksim yapılmış veya eylemli durumda uzunca bir süre fiili durum yaratılarak tüm ortak veya paydaşların her birine kullanılan veya kullanılacak bir yer ayrılmış ise haricen temellük edenin haklarına sahip olunacağında kuşku yoktur.

Somut olayda ise; çekişme konusu 116 parsel sayılı taşınmazda, gerek harici taksim olgusu ve gerekse fiili kullanım durumunun varlığı, taraf kabulleri, tanık anlatımları ile keşfen saptanmış bulunduğundan,10.09.2008 tarihli bilirkişi raporunda ( A ) harfiyle belirtilen 6300.m2 miktarlı bölüm kendisine özgülenen N.... Beştepe"nin bu bölümle ilgili olarak bir üçüncü kişi ile kullanım yönü itibariyle bir hak kurabileceği ve bunun korunması gerekeceği başka bir deyişle, 29.03.1972 tarihli harici satış sözleşmesinin tarafları olan satıcı N…

…. B…

…… ve alıcı İ…

……. Y…

….. halefi mirasçıları olan davanın taraflarını bağlayacağı kuşkusuzdur.

Davalılar murisinin satın alıp, zilyetliğini de devraldığı taşınmazı ileride kendisine devredileceği inancıyla kullandığı; davacılarında davalının kullanımına karşı çıkmayarak onay verdiği gözetildiğinde, YİBBGK 05.07.1944 tarih ve12/16 sayılı İBK ve YHGK 04.12.1985 tarih ve 14-308/978 sayılı kararları uyarınca davalıların kullanımının iyiniyetli olduğu kuşkusuzdur.

Öte yandan,10.07.1940 tarih 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca haricen yapılan taşınmaz mal satışından dönüldüğünde; satış bedeli kendisine geri verilmeyen taraf, parası iade edilinceye kadar yararlandığı ürünlerin bedelini ve ecrimisil ödemekle yükümlü bulunmadığına, taşınmazı kullanmasından dolayı kötü niyetli ve haksız işgalci (fuzuli şagil) sayılamıyacağına göre ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacıların, bu konudaki temyiz itirazları yerinde değildir reddine. Ancak; hüküm fıkrasının 3. bendinde her ne kadar belirlenen toplam harcın davanın kazanılan ve kaybedilen oranında taraflara tahmiline karar verilmiş ise de bunun doğru olduğu söylenemez. Zira, hüküm altına alınması gereken harcın kabul kapsamına alınan miktarla sınırlı olacağı kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere; elatma olgusu haksız bir eylem olup, T.M.K."nun 683. maddesi hükmünden kaynaklanan elatmanın önlenmesi davaları haksız fiil kimin tarafından gerçekleştirilmiş ise, ona karşı açılacağı, başka bir ifade ile husumetin HUMK."nun 38. maddesi hükmü uyarınca eylemi yapan kişiye yöneltilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Taşınmazın, çekişme konusu 6300 m²

²"lik bölümünün davalı N…

…. tarafından kullanıldığı, dahili davalıların bir elatmasının bulunmadığı saptanmış bulunmasına göre, davalı N…

….."a yönelik elatmanın önlenmesi davasının kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur Davalının bu hususa yönelik temyiz itirazları yerinde değildir reddine.

Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;

Harici satış sözleşmesinin hukuken geçersiz olması nedeniyle, YİBBGK 10.07.1940 tarih ve 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve haksız iktisap kurallarına göre herkesin aldığını iade ile yükümlü bulunduğu ve tarafların aldıklarını iade edeceği yolundaki genel ilke ve kabul karşısında, haricen yapılan tapulu taşınmaz satışının hukuken geçerli olmadığı konusunda bir çekişme bulunmadığından, burada öncelikle; harici satışı nedeniyle taşınmazı satın alana ödenmesi gereken miktarın ne olması gerektiği ve bu iade kapsamının belirlenmesi gerekir.

İadesi gereken bedel; harici satış sözleşmesinde gösterilen bedel mi, taşınmazın dava tarihindeki güncellenmiş (rayiç ) bedeli mi, yoksa harici satışta ödenen satış bedelinin denkleştirici adalet kuralına göre iadenin talep edildiği tarihte uyarlama sonucu ulaştığı alım gücü mü olması gerektiği hususu tartışılmalıdır.

YHGK nun 07.02.2001 tarih, 13/1729-32 sayılı kararında ifade edildiği şekilde; hukuken geçersiz harici satış sözleşmesi nedeniyle yanlar verdiklerini sebepsiz zenginleşme veya mülkiyet (İstihkak MK 618. Md (TMK 683.md)) davasında geri isteyebilirler. TMK 994. maddesi sebepsiz zenginleşmeyi önleyen özel bir düzenleme olup, her iki davada da TMK 994-995 maddelerinin uygulanması gerekir

Ancak, hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için birinci olarak TMK 2/2 maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı, sonrada haksız iktisap ilke ve esasları dikkate alınmalıdır.

TMK 2/2 maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hakime özel ve istisnai hallerde adalete uygun hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinmelerini karşılamakla yükümlüdür. (YHGK 07.02.2001 tarih, 13/1729-32 sayılı kararı ) Haksız iktisabın temeli hakkaniyet esasına dayanmaktadır, sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da denkleştirici adalet kuralı oluştur. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi, enflasyonist bir ekonomik yapının bulunduğu toplumlarda, büyük adaletsizlikler yaratır.

YİBBGK nun 10.07.1940 tarih ve 2/77 sayılı kararının varlığı ileri sürülerek, söz konusu harici satış sözleşmesinin taraflarından taşınmazı iade alanın herhangi bir mağduriyeti olmazken, alıcının akit tarihinde verdiği ve fahiş değer kaybına uğrayan paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi adalet ve hakkaniyet kurallarıyla bağdaşmaz .

Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet gözetilerek, sözleşme tarihinde satış bedeli olarak verilen paranın taşınmazın iadesinin talep edildiği dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile uyarlama sonucu ulaşacağı alım gücü, yukarıda belirtilen ilke ve esaslar dikkate alınarak ve bu konuda uzman bilirkişi veya konusunda uzman mali müşavir veya muhasebeci, bankacı ve hukukçudan oluşan üç kişilik bilirkişi kurulundan, gerekçeli denetime elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenen paranın reel değeri alıkoymada (hapis hakkında ) hükme esas alınmalıdır. Nitekim YHGK" nun 29.09.2010 gün ve 2010/ 14-386 E, 2010/ 427 K; 07.02.2001 gün ve 2000/13-1729 E, 2001/32K, 24.11.1993 gün ve 1993/8-510 E, 1993/736 K , Y14. HD"nin 09.11.2009 gün ve 2009/10782 E, 2009/ 12514 K, Y13.HD"nin 08.07.2010 gün ve 2010/1407 E, 2010/ 10216 K, Y 11.HD"nin 07.02.2011 gün ve 2009/7712 E, 2011/1322 K, Y8.HD nin 11.05.2010gün ve2010/585 E,2010/2491 K sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.

Hal böyle olunca; TMK" nun 994. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak, harici satış sözleşmesinde satış bedeli olarak ödenen (15.000 Lira) paranın dava tarihi itibariyle ulaştığı uyarlanmış bedeli üzerinden davalı yararına (hapis hakkı ) alıkoyma hakkı tanınarak elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, sözleşmeyle ödenen (15.000 Lira ) 0,15 TL bedel üzerinden (hapis hakkı ) alıkoyma hakkı tanınarak hüküm kurulması doğru değildir.

Öte yandan; muris İskender Yayla"nın terekesi elbirliği mülkiyetine tabi bulunduğundan, davalı Nasuh Yayla dışındaki tüm mirasçılar davaya dahil edilerek, zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle davada taraf sıfatı kazandıklarına göre; bu davalılar hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.

Davalı taraf taşınmazı harici satın almaya dayalı kullandığına ve harici satış bedeli kendilerine ödeninceye kadar taşınmazı alıkoyma hakkına haiz bulunduklarına, davadan öncede harici satış bedeli davalı tarafa ödenmek üzere bloke edilmediğine göre davanın açılmasına sebebiyet verdiği düşünülemez. O halde, yargılama giderlerinden davalıların sorumlu tutulması da isabetli değildir.

Davalıların, temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir.Kabulüyle; hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.05.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Aşağıda belirtilen iki husus haricindeki konular bakımından sayın çoğunlukla bir görüş ayrılığımız bulunmamaktadır.

Şöyle ki; 1-. Davacılar 4.2.2005 tarihinde hakim havaleli dilekçelerinde 26.800 m²

² yüzölçümündeki 116 parselin muris F.... B......."ye ait olduğunu ölümü üzerine geride bıraktığı mirasçıları Y...., M....., R..... ve sonradan ölen babaları N...."nin taşınmazın kullanım biçimini 4 parçaya ayırarak harici taksimle belirlediklerini ancak amcaları olan Y...."a düşen bölüme davalının haklı ve geçerli bir nedeni bulunmaksızın müdahale ettiğini, ikazlarına rağmen kullanımını sürdürdüğünü belirterek dava dilekçesinin netice-i talep kısmında aynen "…

… davalının müdahale ettiği 6700 m2"lik Y.... B…

……."nin hissesine vaki tecavüzün önlenmesine ve giderilmesine" diyerek davalarını hasretmişler, neyi ve nereyi dava ettiklerini duruksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklamışlardır. Davalı ise, davaya cevap dilekçesinde harici taksimle Y...."a bırakılan yeri değil davacıların miras bırakanı N...."nin kullanımına bırakılan yeri 29.3.972 tarihli harici senetle babası İskender"in satın aldığını ölene kadar İskender"in, öldükten sonra da diğer mirasçılarla birlikte kendisinin kullandığını savunmuştur.

İddianın ileri sürülüş biçimi ve savunmanın içeriğine göre çekişmeli taşınmazın davacıların kök murisi F…

…..ya ait olduğu ve mirasçıları arasındaki harici taksimle taşınmazın kullanımının belirlendiği ve davacıların murisi N...."ye düşen taşınmaz bölümünün davalının babasına satıldığı esasen tarafların kabulünde bulunduğu gibi dosya kapsamı ile sabittir.

Mahkemece yapılan keşif neticesinde elde edilen teknik bilirkişi H.H…

….. T…

….. tarafından düzenlenen 19.9.2008 tarihli rapor ve krokide "A" harfi ile işaretlenen kısmın davacıların babası N...."nin kullanımına terk edilip, harici satın almayla davalı tarafın tasarruf ettiği yer olduğu, oysa eldeki dava ile Y...."un kullanımına özgülenen yerin davaya konu edildiği ve " D" ile gösterildiği ve davalıların bu bölüme herhangi bir müdahalelerinin bulunmadığı görülmektedir.

Buna göre, davaya konu edilen Y...."a bırakılan "D" ile işaretli yere davalı tarafından bir elatma olgusu bulunmadığı, hükme bağlanan yerle ilgili de usulen açılmış ve elde var sayılan bir dava bulunmadığı gözetilerek açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken istek dışına çıkılıp yargılamanın dava konusu olmayan "A" harfiyle gösterilen bölüme yoğunlaştırılarak burayla ilgili hüküm kurulması doğru değildir.

Öte yandan, bir bakıma mahkemece hakkında karar verilen yerle ilgili olarak usuli dairesinde dava açıldığını ve burayla bağlantılı olarak hüküm kurulduğunu varsayalım.

Bu durumda, davalı (haricen satınalan) lehine tanınacak hapis hakkının çoğunluk görüşünde benimsendiği gibi harici satış bedelinin dava tarihine kadar olan süreç zarfında güncellemek suretiyle eriştiği meblağ üzerinden mi yoksa 1940 tarih 2/77 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere akit anındaki değer mi hapis hakkına konu olacaktır. Sayın çoğunlukla görüş aykırılığı bu noktada toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, çıkartılan İçtihadı Birleştirme Kararları yasal boşluk bulunan hallerde ortaya konulan kanun gücünde, konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcı olan yargısal düzenlemelerdendir.

Somut olayda gözetilmesi gerekli 10.07.1940 tarih ve 2/77 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı sonuç bölümünde aynen "…

….haricen gayrimenkul satılıp ta bedeli satana ve gayrimenkulde alana teslim ve bu suretle gayrimenkul alanın intifaına terk edildiği ve ahiren bunlardan biri ferağdan veya teferruğdan imtina ettiği takdirde muteber olmayan bu satış zımnında her iki tarafın verdiğini istirdada hakkı mevcut ve satın aldığı parayı ve müşteri de gayrimenkulü iade veciberiyle mükellef bulunmuşlar ise de bir taraf vecibesini ifa etmedikçe diğer tarafı ifayı vecibeye davet edemeyeceğine binaen aldığı bedeli iade etmeyen tarafın diğer tarafı gayrimenkulü iadeye icbar ve intifadan men edemeyeceğine ve para iade olununcaya kadar gayrimenkulden intifa izin mevcut addedileceğine ve bu vaziyette yani verdiği bedel kendisine iade edilmeyen tarafın mütemerrit addine imkan bulunmadığına ve parası iade edilinceye kadar da intifa ettiği semerelerin tazminiyle ve ecrimisil itasiyle mükellef tutulamayacağı" düzenlemesini öngörmüştür.

Bilindiği üzere; tapulu taşınmazların mülkiyetinin naklinin Türk Medeni Kanununun 706., Borçlar Kanununun 213. ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 26.maddeleri hükümleri gereğince resmi şekle bağlı olduğu tartışmasızdır. Başka bir ifadeyle tapulu taşınmazın harici satışına değer verilemez ve mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmez. Ancak tapulu taşınmazın haricen satılması ve alıcısına teslim edilmesi (zilyetliğinin devredilmesi) halinde satın alan kişi yönünden kişisel hak sağlayacağı, değişik anlatımla Türk Medeni Kanununun 994.maddesi hükmü uyarınca harici satış bedeli kendisine ödeninceye kadar taşınmazı alıkoyma hakkına (hapis hakkına) sahip olacağı kuşkusuzdur.

O halde, gerek Türk Medeni Kanununun 994.maddesi hükmü ve özellikle 940 tarih 2/77 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşınmazı haricen satan, satıştan kaynaklanan aldığı parayı iade etmedikçe verdiğini geri isteyemeyeceği, yani taşınmazın davalının alıkoymasına (zilyet etmesi-kullanmasına) mani olamayacağı sabittir. Haricen satıştan kaynaklanan ve akitten dönüldüğünde çökertici olmayan ve taraflarca kararlaştırılan şart varsa bununla birlikte haricen satın alana verilmesi gerekli meblağın satın alma tarihindeki ödediği bedel olması gerekir. Zira taşınmazı haricen satın alan taşınmazı kullanmakta onun Medeni ve tabii semerelerinden yararlanmakta ve onu işletmektedir. Anayasa Mahkemesinin 10.02.2011 tarih 2008/58 esas ve 2011/37 sayılı kararında da belirtildiği üzere ekonomilerde bir değişim vasıtası olan para çeşitli ticari, sınai, zirai vs. faaliyetlerde kullanılmakla sahibine kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Buna göre her iki taraf (satan ve haricen alan) ekonominin işleyen kuralları dahilinde (karşılıklı) elde ettiklerinden yararlanmışlar ve farklı şekillerde ve biçimde kazanç sağlamışlardır. Bu olguda terazinin iki kefesi eşit durumdadır. Öyleyse, geri verme anında harici satış bedelinin enflasyon etkisinde kaldığı ve alım gücünü yitirdiği gerekçesi ile uyarlanarak eriştiği rakamın taşınmazı harici satandan alarak satın alana verilmesi veya bu değer üzerinden davalı (harici satın alan) lehine hapis hakkı tanınması eşit olan terazinin dengesini bozar ve satanın aleyhine ve fakat taşınmazı kullanarak değişik ve çeşitli biçimlerde ondan semere elde edenin yararlandığı değerler göz ardı edilerek tek taraflı olarak davalının lehinde haksız netice doğurmasına sebebiyet verir. Bu ise Türk Medeni Kanununun 2.maddesinde yer alan "…

…Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz…

…." şeklindeki objektif iyi niyet kurallarının ihlâli sonucunu doğurur ki, hukuk düzeninin bunu korumayacağı açıktır.

Kaldı ki, 743. Sayılı Medeni Kanunun yürürlük tarihi olan 1926 dan beri ve sonradan yürürlüğe giren 4721 tarihli Türk Medeni Kanununun uygulama sürecinde düşüncemizin zıddında Dairemizce ittihaz edilen bir tek kararın mevcudiyetine rastlanmamıştır.

Diğer taraftan, 29.03.1972 tarihinde düzenlenen harici satışa dair aksi taraflarca iddia ve ispat edilmeyen belgede harici satıştan dönüldüğünde bazı hukuki müeyyide ve şartlar benimsenmiştir. Bu şartların hukuka ve kanuna uygun bulunması halinde taraflarını bağlayacağı tartışmasızdır. Öyleyse, belgede öngörülen müeyyideler gözardı edilerek uyarlama gibi belgede yer verilmeyen hususun karar altına alınması da doğru değildir.

Arz edilen bu nedenlerle hapis hakkına konu teşkil eden harici satış bedelinin güncellenmesine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne iştirak edemiyoruz.
 

 

 

Hemen Ara