Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/967 Esas 2011/5701 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/967
Karar No: 2011/5701

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/967 Esas 2011/5701 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/967 E.  ,  2011/5701 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : AKŞEHİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 25/03/2010
    NUMARASI : 2006/669-2010/285

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, tapulu taşınmazlarına davalıların buğday vs. ekmek suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek, elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
    Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi    raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, tapulu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davada dayanılan 1939 tarih 71 sıra nolu tapu kaydının, davacıların miras bırakanları Üsküp muhacirlerinden B... Oğlu S... K..., karısı Z..., kızı E..., oğlu İ... adlarına tahsis suretiyle taşınmaz verilerek oluşturulduğu, Akşehir Kadastro Müdürlüğünün 15.06.2007 tarihli karşılık yazısından "çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanda kadastro çalışmalarının 1975 yılında başlayıp, 1976 yılında sona erdiği, dava konusu taşınmazın ise, kadastro çalışmaları sırasında göl suları altında kaldığından kadastroca tahdit ve tespitinin yapılmamış" olduğunun bildirildiği, buna göre bölgede  1975 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında anılan tapu kaydının revizyon görmediği anlaşılmaktadır.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12/3.maddesinin son cümlesi "kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları işleme tabi olma niteliğini kaybeder. Bu kayıtlara dayanarak Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüklerinde işlem yapılamaz." hükmü gözetildiğinde, tapunun hukuki kıymetini kaybetmeyip, sadece işleme tabi olma özelliğini yitirdiği, başka bir ifadeyle tapu kapsamındaki mülkiyetin yitirilmesi anlamının çıkarılamayacağı açıktır. Esasen kadastro sırasında  dava konusu yerin içerisinde kalan alanın göl suları altında kalması nedeniyle kadastroya tabi tutulmadığı, bu nedenle, yukarıda değinilen kuralın eldeki dava bakımından gözetilemeyeceği açıktır.
    Bu nedenle, eldeki davada çözümlenmesi gereken sorun, davacıların dayandıkları tapu kaydının nereye ait olduğunun ve sınırlarının tam olarak belirlenmesi, çekişmeli taşınmazın bu kapsam içerisinde kalıp, kalmadığının ortaya çıkarılması, tapu kapsamında kalıyorsa kimin kullanımında olduğunun belirlenmesinden ibarettir.
    Ne var ki; mahkemece, bu  yeterlilikte uygulama yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. 1939 yılında yapılan tahsis işlemi sırasında, çevre taşınmazları gösteren genel pafta örneği ve krokiler Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/843 esas sayılı dava dosyası içerisinde mevcut olmasına rağmen, yerine uygulanmamış, bilirkişi rapor ve krokisinde  gösterilmemiştir.
    Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro  Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak, böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,  gitti kayıtlarının yüz ölçümlerinde veya sınırlarında  bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip, doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması, doğru esasa dayanmıyorsa, ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi, ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi, böylece yanların dayandığı, usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan, dosya  öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden  taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması, komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir. Öte yandan, sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
    Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilke ve esaslar doğrultusunda, yerinde yeniden keşif yapılması, en az üç kişilik fen memuru ya da harita mühendisinden oluşacak bilirkişilere rapor ve kroki düzenlettirilmesi, tüm bu uygulama sonucunda belirlenecek olan her hususun, tapu kapsamının çekişmeli bölümleri içerip içermediğinin, içeriyorsa kimin tasarrufunda olduğunun duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesinden ibaret olduğu gözetilerek, bu hususların kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece, bu konuda bir inceleme, araştırma ve uygulama yapılmaksızın, eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
    O halde davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2011  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


     

    Hemen Ara