Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, dava konusu 6 ada 34 parsel sayılı 688 m² miktarlı taşınmazın miras bırakanları S...’dan kaldığını, 1992 yılında yapılan kadastro çalışması sonucu taşınmazın 300 ada 56 parsel numarası ile 303 m² olarak tespit edildiğini geri kalan kısmın ise 41, 46, 54, 55, 61 ve 88 parseller kapsamında kaldığını ileri sürerek, davalılar adına tespit ve tescil edilen 385m²’lik kısmın tapu kayıtlarının iptali ile tescili isteklerinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 1992 yılında yapılan kadastro çalışmasının ikinci kadastro olduğu gerekçesi ile 300 ada 56 nolu parselin kadastrosunun iptaline, davalı Belediye hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar H..., İ..., A..., M... tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 6 ada 34 parsel sayılı taşınmazın 688 m² olarak davacıların miras bırakanı Süleyman adına tapu kaydına dayalı olarak 18.07.1985 tarihinde tespit edildiği ve kadastronun 06.09.1985 tarihinde kesinleştiği, bilahare 2981/ 3290 sayılı yasalar gereğince yapılan kadastro tesbiti ile de 300 ada 56 parsel numarası ile 303 m² arsa niteliğiyle davacıların miras bırakanı adına 09.04.1992 tarihinde tespit ve tescil edildiği görülmektedir.
Davacılar, eksik tesbit edilen 385 m²"lik kısmın davalılar adına kayıtlı parsellerde kaldığını ileri sürerek, tapu iptal tescil isteğiyle eldeki davayı açmışlardır.
Somut olayda, 1985 tarihinde 766 Sayılı Yasa hükümleri gereğince yapılan kadastro tespiti sırasında 34 nolu taşınmazın 688 m² olarak davacıların miras bırakanı adına tespit edilerek çap kaydının kesinleştiği, 1992 tarihinde 2981/3290 Sayılı Yasanın 10/b maddesi hükmü uyarınca yapılan uygulama ile yeni geometrik durum ve yeni mülkiyet durumu oluştuğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 766 Sayılı Tapulama Yasasının 46 ve daha sonra yürürlüğe giren 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 22.maddelerinde, evvelce kadastrosu yapılan yerlerin ikinci kez kadastrosunun yapılamayacağı; yapılmış ise ikinci kadastronun bütün sonuçları ile hükümsüz sayılacağı öngörülmüştür. 3402 Sayılı Yasanın 22.maddesini değiştiren 5304 Sayılı Yasanın 6.maddesi ile aynı hükümler yenilenmiş olup, bu konuda bir değişikliğe yer verilmemiştir.
Ancak, 09.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 Sayılı Yasanın yine 22. maddesi hükmü uyarınca, 2981 Sayılı Kanunun 10/b maddesi ile yapılan uygulamanın ikinci kadastro sayılamayacağı da öngörülmüştür. Bu durumda, somut olayda ikinci kadastrodan sözedilemeyeceği açıktır.
Hal böyle olunca, işin esasına girilerek toplanan ve toplanacak taraf delilleri dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.