Esas No: 2011/474
Karar No: 2011/5624
Karar Tarihi: 10.5.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/474 Esas 2011/5624 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2010
NUMARASI : 2008/450-2010/420
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vekili, 303 ada 44 sayılı parseldeki 9, 12 ve 17 numaralı bağımsız bölümlerin davacıya ait iken, vekil vasıtasıyla davalı torununa satıldığını, davacının hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.5.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M...D... ile temyiz edilen vekili Avukat M... M... A... Geldiler, davetiye tebliğine rağmen vasi A... A... Gelmedi yokluğunda, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu 44 sayılı parseldeki 9, 12 ve 17 no"lu bağımsız bölümlerin davacı adına kayıtlı iken, 22.04.2008 tarihli vekaletnameyle vekil kılınan Av. M... D... vasıtasıyla 08.05.2008 tarihli resmi akitte davacının torunu olan davalı Ü..."ye satış yoluyla devredildikleri; dosyaya ibraz edilen 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin vasi tayinine ilişkin 2008/1954-2184 sayılı karar suretinden, Numune Hastanesi"nde düzenlenen 03.12.2008 tarihli raporda davacıya ""demans (akıl bozukluğu)"" tanısı konulduğundan bahisle vasi tayinine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, 2008/1954-2184 sayılı davada saptanan akıl bozukluğu rahatsızlığının başlangıcının vekalet tarihi olan 22.04.2008 tarihinden önceye dayalı olabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne varki, ehliyetsizlik yönünden mahkemece benimsenen raporun hükme yeterli bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Yasanın “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç (yükümlülük) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Yasanın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin toplanması, davacının vekaletname ve akit tarihlerinde hukuki ehliyeti bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 10.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.