Esas No: 2011/3322
Karar No: 2011/5363
Karar Tarihi: 05.05.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3322 Esas 2011/5363 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2010
NUMARASI : 2009/129-2010/621
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları A... T..."ın maliki olduğu 58 parseldeki 5 ve 7 nolu bağımsız bölümler ile 723 parseldeki 11 nolu bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakanın gerçek iradesinin paylaştırma olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 58 parsel sayılı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölüm 31.10.1990 tarihinde, aynı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölüm 15.10.2001 tarihinde ve 1161 ada 723 parseldeki 11 nolu ağımsız bölüm de 17.6.2002 tarihinde, tarafların miras bırakanı A... tarafından ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle devredildiği görülmektedir.
Davacılar, temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; davalı ise miras bırakanın tüm mirasçılarına taşınmazlar verdiğini, paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, muvazaa bulunmadığını savunmuştur.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olayda; dosyada toplanan delillere, yukarıda değinilen ilkeler ışığında bakıldığında, miras bırakan tarafından davacı ilk eşinden olma çocuklarına yapmış olduğu temlikler ile davalı ikinci eşe yapılan temliklerin miktarları ve değerleri birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin sağlığında hak dengesini gözeterek, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmak olmadığı, asıl amacının ikinci eş olan davalının terekeden daha fazla yararlanmasını sağlama, yani mal kaçırma, iradesi bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.