Hukuki Yardım - Muvazaalı İşlem - Tapu İptali Ve Tescil - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3230 Esas 2011/5252 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/3230
Karar No: 2011/5252
Karar Tarihi: 03.5.2011

Hukuki Yardım - Muvazaalı İşlem - Tapu İptali Ve Tescil - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3230 Esas 2011/5252 Karar Sayılı İlamı

 

 

1. Hukuk Dairesi 2011/3230 E., 2011/5252 K.

1. Hukuk Dairesi 2011/3230 E., 2011/5252 K.

  • HUKUKİ YARDIM
  • MUVAZAALI İŞLEM
  • TAPU İPTALİ VE TESCİL

 

  • 1136 S. AVUKATLIK KANUNU [ Madde 164 ]

"İçtihat Metni"

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, miras bırakan babası Tevfik in 73 ada 62 parsel sayılı taşınmazını muvazaalı biçimde temlik ettiğini ileri sürerek, tapunun iptaliyle tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Dahili davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı Ülkü"nün kayıtla ilgisi bulunmadığı, davalı Yusuf"un da davadan önce ölmüş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı ve dahili davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Murat Ataker"in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 73 ada 62 sayılı parselin Tevfik Ünal adına kayıtlı iken, Tevfik"in bu taşınmazı 28.06.1991 tarihinde annesi Ayten"e satış yoluyla devrettiği; Ayten ölünce, taşınmazın 01.03.2004 tarihinde mirasçıları Ülkü , Yusuf Ünal ve Tevfik e intikal ettiği ondan sonra aynı tarih ve takip eden yevmiye sayılı işlemle taksim suretiyle Yusuf adına tescil edildiği; Tevfik "in 23.09.2004"te ölümüyle, geride mirasçıları olan davacı oğlu Bekir ile dava dışı eşi Safiye ve kızı Bilgesu"nun kaldığı görülmektedir.

Muris "in oğlu Bekir, babasının 73 ada 62 sayılı parselini mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde devrettiğini ileri sürerek, halası Ülkü ile amcası Yusuf aleyhine 30.04.2008 tarihinde eldeki davayı açmış; yargılama sürerken davalılardan Yusuf"un 29.09.2005"te ölmüş olduğu anlaşılınca, Yusuf mirasçıları davaya dahil edilmiş, mirasçılardan Yusuf"un eşi Brigitte Siebert davayı avukatı vasıtasıyla sürdürmüş, yargılama sonucunda da; davalı Yusuf hakkındaki davanın Yusuf un davadan önce ölmüş olması nedeniyle reddine, diğer davalı Ülkü hakkındaki davanın da husumet nedeniyle reddine, dahili davalıların da usulü yanlışlıktan ötürü davaya dahil edildikleri gerekçesiyle haklarında bir karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.

Gerçekten de, davalılardan Yusuf"un davadan önce ölmüş olması ve davalı Ülkü"nün de dava tarihinde kayıtla bir ilgisinin bulunmadığı gözetilerek yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.

Yusuf"un eşi dahili davalı Brigitte Siebert Korn"un temyiz itirazına gelince:

Bilindiği üzere; gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti ölümle sona erer. Bu nedenle, ölmüş olan kişinin taraf ehliyeti yoktur.

Somut olayda olduğu gibi, dava tarihinden önce ölmüş bulunan bir kişiye karşı dava açılmış olması halinde, mahkemenin, davalının taraf ehliyetinin bulunmadığını öğrenmesi üzerine davayı mesmu olmadığından dolayı kendiliğinden reddetmesi gerekir.

Hemen belirtilmelidir ki, bir davada verilen hüküm, yalnız o davanın tarafları bakımından kesin hüküm teşkil eder (HUMK m.237). Bir davanın taraflarının kimler olduğu ise, davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilir. Eş söyleyişle, istemde bulunan kimsenin taraf olarak gösterdiği kişi usul hukuku yönünden taraf olup, eylemli olarak dava edilen, taraf sayılmıştır. Bu kişinin gerçekten o davada taraf ehliyetine sahip olup olmadığı da, davanın görülmesi sırasında belirlenecektir.

Dava dilekçesinde taraf olarak gösterilen Yusuf un davadan önce ölmüş olması nedeniyle taraf ehliyetinin bulunmadığı, yargılama sürerken belirlenmiştir. Ne var ki, davacı tarafın talebi üzerine mahkemece, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"na aykırı olarak ölü davalı mirasçıları davaya dahil edilmiş ve davanın sonuçlandığı 04.11.2010 tarihine kadar mirasçılardan Brigitte Siebert vekili görevine devam etmiştir.

Bu noktada, davacı tarafın hatalı talebi kabul edilerek mahkemece yargılamaya dâhil edilen mirasçılar yararına vekalet ücreti hükmedilmesi gerekip gerekmediği sorusunun çözümü, mirasçıların eldeki davada kendilerini savunmalarını engelleyen bir yasal düzenleme bulunup bulunmadığı sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “

“Temel Haklar ve Görevler”

” başlıklı 36. maddesine göre, herkes adil yargılanma ve savunma hakkına sahiptir.

Bu kapsamda, usulsüz olarak mahkemece davaya katılmış olan mirasçıların Anayasal savunma hakkına ve dolayısıyla kendilerine vekil tayini ile iddia ve savunma hakkına sahip oldukları kuşkusuzdur.

Aksinin kabulü halinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.11.1992 gün ve E:1992/15-398 K:1992/703 sayılı kararının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, usul hukukunda bulunmayan dahili dava müessesi uygulanarak davaya dahil edilen, eş söyleyişle usulsüz olarak davaya katılmış bulunan kişinin savunma yapmaması ve aleyhine verilen hükmü temyiz etmemesi halinde husumeti benimsemiş sayılacağı ve hakkında verilen hükmün bu haliyle kesinleşeceği açıktır.

Öteden beri, Yargıtay’ın istikrar bulan yerleşmiş uygulamasına göre, bir davada usulüne uygun olarak taraf kılınmayan kişinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddedilmediği, Anayasal yargılanma ve savunma hakkına ilişkin ilkeden hareketle temyiz talebinin incelendiği de bilinmektedir.

Şu açıklamalar karşısında, usule uygun olmasa dahi diğer tarafın talebi ve mahkemenin kararı ile taraf durumuna getirilmeye zorlanan ölü davalı mirasçılarının, mahkemede vekil aracılığı ile kendilerini savunmalarını engelleyen bir yasa hükmünün bulunmadığı; dahası, bunun bir anayasal hak olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/1. maddesi hükmüne göre avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade etmektedir.

Bunun yanında; sonuçta davada ne karar verileceği, davanın taraf ehliyetinden dolayı reddinin gerekip gerekmediği hakimin yetkisinde olduğundan, kendilerini savunma durumunda bırakılan, bu bağlamda vekalet ücreti ödemek mecburiyetinde kalan mirasçıya izafe edilebilecek bir kusurun bulunmadığı da şüphesizdir.

Yukarıda değinilen ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde; davanın, ölü davalının taraf ehliyetinin bulunmaması nedeni ile reddinde, gerekmediği halde taraf durumuna getirilen mirasçının yargılama sırasında yaptığı keşif, tanık gideri gibi diğer masrafların tamamının yasal olarak mirasçılara ödenmesi gerektiği gibi, yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretinin de ödenmesi gerektiği her türlü izahtan varestedir.

Davanın usule ilişkin nedenle reddedildiği eldeki davada, davacı tarafça ve mahkemece tereddüt içine düşürülen ölü davalı mirasçısının vekille davayı takip ettiği, vekilin, mirasçıyı temsilen onun adına savunma hakkını kullandığı ve hukuki yardımda bulunduğu göz önüne alınarak, mahkemece davaya dahil edilen mirasçı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği açıktır.

Hal böyle olunca, kendisini vekille temsil ettiren ölü davalı Yusuf mirasçısı Brigitte Siebert lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.

Dahili davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.5.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
 

 

 

Hemen Ara