Esas No: 2011/4607
Karar No: 2011/5182
Karar Tarihi: 02.05.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4607 Esas 2011/5182 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ATABEY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/01/2011
NUMARASI : 2010/8-2011/3
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 12060 nolu parselden ifraz sonucu oluşan 13714 nolu parselin kadastro çalışmaları sırasında taşlık niteliği ile tescil harici bırakıldığını, ancak Atabey Belediye Encümeninin kararı ile idari yoldan belediye adına arsa vasfıyla tescilinden sonra dava dışı S... ve M... D..."a satıldığını ve sonrasında taksim suretiyle davalı adına tescil edildiğini, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil ile el atmanın önlenmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının iyi niyetli olduğu ve 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, tapu iptal,tescil ve el atmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, çekişme konusu 13714 parsel sayılı taşınmazın geldisini teşkil eden 12060 nolu parselin 26.01.1984 tarihinde yeniden tescil suretiyle Atabey Belediyesi adına kaydedildiği ve 15.03.1984 tarihinde Mehmet ve süleyman Durgut"a satıldığı, sorasında taksim suretiyle davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesi; “ Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. (Ek cümle:25/02/2009 - 5841 S.K./2.mad) Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmünü içermektedir. Anılan maddenin kadastro öncesi istekler bakımından uygulanacağı kuşkusuzdur. Eldeki davada ise istek kadastro öncesi nedene dayalı olmadığından, bir başka ifade ile çekişme konusu taşınmaz kadastro tespiti nedeniyle oluşmadığından 3402 Sayılı Yasanın uygulanma olanağı yoktur.
Öte Yandan, 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesi, 2981/3290 Sayılı Yasanın 10/C maddesi, 3402 Sayılı Yasa hükümleri gibi yasal düzenlemeler dışında 1515 Sayılı Yasaya ilave hükümler getiren 5519 Sayılı Yasa uyarınca tescil hükmü hariç sicil kaydı oluşturulmasına yasal imkan yoktur. O halde Belediye adına oluşan sicil kaydının yasal olduğu söylenmez
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, taşınmazın belediye adına tescili yolsuz ise de, kişilerin iyi niyetli olup olmadıkları hususunda mahkemece hükme yeterli araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca taraf delilleri toplanarak araştırma ve inceleme yapılması taşınmazı belediyeden edinen kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ve yanılgılı değerlendirme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HMUK.428 m.’si gereğince BOZULMASINA, 02.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.