Esas No: 2011/4132
Karar No: 2011/5002
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4132 Esas 2011/5002 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/02/2011
NUMARASI : 2009/400-2011/30
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, davalının talebi üzerine Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.06.2006 tarihli kararı ile davacının kısıtlandığını, kısıtlı davacının vesayet makamına başvurarak davalı vasinin görevlerini hukuka uygun yürütmediğini, kısıtlanmadan önce de kayden malik olduğu mesken vasıflı 44 nolu bağımsız bölümü üzerine devrettirdiğini bildirdiğini, vesayet makamı huzurunda mal varlığını korumak için bu şekilde davrandığını davalının da kabul ettiğini, ancak taşınmazı iade etmediğini kısıtlı davacıya en son kendisinin vasi olarak tayin edildiğini, vesayet dosyasından aldırılan 10.08.2004 tarihli rapora göre satış işleminden önce de kısıtlının akıl hastası olduğunun anlaşıldığını ileri sürerek, ehliyetsizlik sebebi ile tapu iptal ve davacı adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlik tarihinde davacının fiil ehliyetinin bulunmadığı ve bu sebeple çekişme konusu taşınmazın temlikinin geçersiz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının mesken vasıflı 44 bağımsız bölüm numaralı taşınmazını 17.12.2004 tarihinde davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiği, davalının başvurusu üzerine, davacının Ankara Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.06.2006 tarih 2006/369 E. 2006/629 K. sayılı kararı ile Türk Medeni Kanunun 405. maddesi uyarınca kısıtlanarak davalının vasi olarak atandığı, kısıtlı davacının şikayeti üzerine davalının vasilikten azledilerek en son olarak A.K."un vasi olarak görevlendirildiği ve davacıya vesayeten vasinin, temlikin yapıldığı tarihte de davacının ehliyetsiz olduğu ve taşınmazın bedelsiz olarak devredildiği iddiasıyla vesayet mahkemesinin izin ve yetkisi ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, vesayet mahkemesinin Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan aldığı ve dosya arasına da ibraz edilen 01.08.2007 tarihli raporda, temlik tarihinde davacının hukuki ehliyete haiz olup olmadığı hususunun irdelenmemiş olması karşısında, 8. Aile Mahkemesinin 2009/5 Esas sayılı dosyasından Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan ve davacı kısıtlının 10.08.2004 tarihinden itibaren şizofrenik psikoz hastalığının devam ettiği görüşünü içeren raporu esas alınarak davanın kabulüne karar verilmişse de, ehliyetsizlik iddiası kamu düzeni ile ilgili olup, re"sen ve öncelikle incelenmesi gerekeceği gibi bu iddianın Adli Tıp Kurumu"ndan, 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince alınacak rapora göre belirlenmesi gerekirken, anılan raporla yetinilerek hüküm kurulduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddesi gereğince Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde hükme yeterli bir araştırma yapılmış olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca; öncelikle davacının tedavi gördüğü yerlerden tedavisine ait tüm belgeler ve film grafileri vs. getirtilerek, öte yandan Ankara 8. Aile Mahkemesinin dosyası arasında yeralan özellikle hükme dayanak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının raporu ile varsa eklerinin, yine vesayet dosyası arasında yeralan Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 01.08.2007 tarihli raporu ile eklerinin dosya arasına alınarak, dosyanın 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumuna gönderilerek özellikle temlik işleminin yapıldığı 17.12.2004 tarihinde davacının hukuki ehliyete haiz olup olmadığı yönünde rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.