Esas No: 2011/1981
Karar No: 2011/5000
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1981 Esas 2011/5000 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/10/2010
NUMARASI : 2010/126-2010/339
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, kayden maliki oldukları 493 parsel sayılı taşınmazı davalıların haksız yere işgal ettiklerini, savcılığa yaptıkları suç duyurusu neticesinde davalılar hakkında hakkı olmayan yere tecavüz etmeden dolayı dava açıldığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve 8.000.-TL ecrimisile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, davalılar aleyhine Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/419 Esas sayılı davası ile tapu iptali ve tescil davası açtıklarını, ayrıca çekişme konusu taşınmazdaki paylarının hileli ve muvazaalı ele geçirilmesi sebebi ile savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, bu dosyaların sonucunun beklenmesi gerektiğini, taşınmazı da tahliye ettiklerini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi Duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların, kayden malik oldukları 493 parsel sayılı taşınmaza, davalıların haksız yere elattıkları iddiası ile eldeki davayı açtıkları, mahkemece 24.06.2010 tarihli oturumda, taraflara delillerini sunmaları için 20 gün kesin süre verilerek, kesin sürenin sonuçlarının ihtarına şeklinde duruşma tutanağına yazıldığı, aynı celse keşif kararı da verildiği, bir sonraki celse olan 21.10.2010 tarihli oturumda, tarafların keşif deliline dayanmamaları sebebi ile keşif ara kararından dönülerek davacının 20 günlük kesin süre içinde delillerini bildirmediği ve mevcut hali ile iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK" un l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği
süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde, mahkemece taraflara delillerini ibraz etmeleri için 20 günlük süre verilmiş ve kesin sürenin sonuçlarının ihtarına denilmek suretiyle tutanağa yazılmış ise de, kesin sürenin sonuçlarının tek tek belirtilmemiş olması dikkate alındığında, verilen kesin sürenin koşullarına uygun olmadığı ve verilen sürenin de kesin süre niteliğini taşımadığı açıktır.
Hal böyle olunca, işin esasına girilerek taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin, temiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.