Esas No: 2011/3260
Karar No: 2011/4927
Karar Tarihi: 27.04.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3260 Esas 2011/4927 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KUŞADASI 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2007
NUMARASI : 2004/442-2007/345
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 190 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümü, vekili davalı A."ın vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle davalı C.e satış yoluyla temlik ettiğini, C.in de diğer davalı F."e devrettiğini; davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, taşınmazını kötüniyetle ele geçirdiklerini ileri sürerek, tapu iptal ve tescili, olmadığı takdirde tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalılardan A.davaya karşı beyanda bulunmamış, diğer davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın reddine, tazminat isteği yönünden ise davalı vekil A. hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı A.davaya yanıt vermemiş, diğer davalılar ise davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, tazminat isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden;çekişme konusu 190 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölüm davacı adına kayıtlı iken, 28.5.2003 tarihinde davacıya vekaleten davalı Aydoğan tarafından davalı C.e; C.in de 11.3.2004 tarihinde diğer davalı F.e satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın, davacının vekili A. tarafından 28.5.2003"te davalı Ce satış yoluyla temlik edildiği, Fransa"da yaşayan davacının satışı takip eden yaz tatilini yazlık ev olarak kullanılan çekişmeli taşınmazda geçirdiği; buna rağmen, o tarihte taşınmazın kayıt maliki olan davalı C."in bu duruma ses çıkarmadığı, taşınmazın gerçek değerinin bilirkişilerce 60.000,00.-TL olarak belirlendiği, oysa taşınmazın akitte gösterilen 17.250,00.-TL bedelle davalı C.e satışının yapıldığı; kaldı ki, satış bedeli adı altında davacıya bir ödemeninde yapılmadığı, mahkemece, bedelin vekilden tahsiline ilişkin hükmün davalı vekil A. tarafından temyiz edilmediği görülmektedir.
Tüm bu maddi olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin vekil tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiği, vekil A.ile ilk el durumundaki davalı C.in el ve işbirliği içinde davacıyı zararlandırma kastıyla hareket ettikleri sonucuna varılmaktadır.
Ancak, ikinci el durumundaki kayıt maliki davalı Fehim"in iyiniyetli olması halinde ediniminin korunacağı kuşkusuz ise de, tanık ifadelerinden davalılar Fehim ile Cemil"in yakın ilişki içerisinde oldukları, nitekim resmi akitteki adres bilgilerine görede aynı köyde ikamet ettikleri, dolayısıyla F."in durumu bilebilecek konumda olması sebebiyle iyiniyetli kabul edilemeyeceği ve Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın tapu iptal ve tescil isteği yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.