Esas No: 2010/13965
Karar No: 2011/4893
Karar Tarihi: 26.4.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13965 Esas 2011/4893 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : VAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/04/2010
NUMARASI : 2006/367-2010/196
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı Sona, S.A.ve M.aleyhine, diğer davacılar ise A.ve M.aleyhine açtıkları davada, miras bırakanları Ş.Karatekin"in ölümünden sonra davalı kardeşleri S. ve A."nın veraset ilamı çıkartmak için vekalet vermeleri gerektiğini söylemeleri üzerine topluca M.t Ş."ı vekil tayin ettiklerini, ancak miras bırakandan kalan taşınmazınların vekil tarafından mirasçılık haklarını ortadan kaldırmak için muvazaalı bir şekilde diğer mirasçı olan davalılar S.ve A.ya bedelsiz devredildiğini öğrendiklerini, işlemin gerçek bir satış olmadığını, bu davanın açılmasından sonra davalı A."nın 89 parseldeki 2 nolu bağımsız bölümü yine muvazaalı olarak akrabası olan K."a, onun da davalı kardeşi M. sattığını ileri sürüp, satış işlemlerinin iptal edilerek hisse oranına göre hak sahipleri adına tescilini istemişler, yargılama sırasında davacı Sona vekili, davalılardan S. hakkındaki davadan 26 nolu bağımsız bölüm dışındaki taşınmazlar bakımından feragat etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, işlemlerin danışıklı olduğunun anlaşıldığı, bir kısım davalılar ve taşınmazlar yönünden feragat beyanı bulunduğu gerekçeleri ile asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı S.K.ve davalı M.İ.K.tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.4.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden M.İ.K.vekili Avukat M.B.ve davalı S. K. vekili Avukat B.E.ile yine temyiz eden asil S. K. geldiler, davetiye tebliğine rağmen davalı A.K.ile davacı A. N. vd. vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asil ve vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi . tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava ve birleşen davalar, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, işlemlerin danışıklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı S.vekilinin, 4.6.2008 tarihli oturumdaki ve 3.6.2008 havale tarihli dilekçesindeki davalı S. yönünden 26 nolu bağımsız bölüm haricindeki taşınmazlarla ilgili feragat beyanının, davacının verdiği 14.2.2006 tarihli vekaletnamedeki yetkiye uygun olduğu öte yandan, HUMK."nun 94. ve devamı maddeleri gereğince sonuç doğurduğu, diğer taraftan, müvekkilin iradesine uygun olmadığı ya da bu yetkinin kullanılması açısından bir izin ya da talimatın bulunmadığı yönündeki iddiaların vekil-müvekkil arasındaki iç ilişki ile ilgili olduğu tartışmasızdır. Davacı S."nın temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Davalı M.in temyizine gelince; davacılar miras bırakanları Ş.K.ölümünden sonra davalılar Sabahattin ve A.nın veraset ilamı çıkartmak için vekalet vermeleri gerektiğini söylemeleri üzerine topluca vekil tayin ettiklerini; M. Ş.tarafından miras bırakandan kalan taşınmazların davalı S.ve A."ya bedelsiz devredildiğini, yargılama sırasında 2 nolu bağımsız bölümün davalı Muhammet"e muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bu durumda, davada miras bırakanın bizzat yaptığı temliklerin muvazaalı olduğu değil, miras bırakandan kalan taşınmazlarla ilgili bazı işlemlerin yapılması amacıyla verilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiasına dayanılmıştır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
O halde, toplanan ve gerektiğinde toplanması gereken delillerin bu iddia doğrultusunda incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekillerinden davalılar vekilleri için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenden alınmasına, 26.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.