Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3837 Esas 2011/4847 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/3837
Karar No: 2011/4847
Karar Tarihi: 25.04.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3837 Esas 2011/4847 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Dava, davacının 740 parseldeki payını davalı N. ve babası M.C.'den satın aldıktan sonra, müstakil mülkiyete dönüştürmek için vekalet verdiği davalı M.'in bu vekaleti kötüye kullanarak payı davalı Y.'e satması sonucu tapu iptali ve tescil istemiyle açılmıştır. Mahkeme, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını belirlemiş, ancak dava konusu taşınmazın davalı Y.'e muvazaalı satıldığı kanıtlanamamıştır. Bu nedenle tapu iptali ve tescil talebinin reddine, tazminat talebinin kabulüne karar vermiştir. Ancak Yargıtay, davalıların işbirliği içinde hareket ettiği sonucuna vararak tapu iptali ve tescil talebinin kabulü gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
Kanun maddeleri: Borçlar Kanunu (BK) 390/2, Medeni Kanun (MK) 2, 3.
1. Hukuk Dairesi         2011/3837 E.  ,  2011/4847 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BURSA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 31/12/2010
    NUMARASI : 2009/186-2010/644

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, 740 parselde bulunan payını davalı N. ve babası M.C.dan 21.02.1997 tarihinde satın aldığını, davalı M.in sonradan kendisinden taşınmazın paylı mülkiyet üzere olması nedeniyle müstakil mülkiyete dönüştürmek için vekaletname istediğini o nedenle 18.02.1998 tarihinde vekaletname verdiğini, ne var ki davalı M.’in dava konusu payını bu vekaletname ile 20.02.1998 tarihinde diğer davalı Y.’e sattığını, bu durumu 8 ay kadar önce vergi işlemlerini yaptırdığı sırada öğrendiğini, o nedenle azilname düzenlediğini ve davalı M.hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle adına tescili, ıslah ile de olmadığı taktirde tazminat isteğinde bulunmuştur.
    Davalılardan yüksel, davanın reddini savunmuş, diğer davalı M., satış işleminin doğru olduğunu belirtmiştir.
    Mahkemece, davalı M.’in vekalet görevinin kötüye kullanıldığının belirlendiği, dava konusu taşınmazın davalı Y.e muvazaalı satıldığının kanıtlanamadığı gerekçeleriyle tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin ise davalı M. yönünden kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının; davalı N.’dan satın almış olduğu taşınmazdaki paydan ötürü, N.ın babası olan diğer davalı M.’in yönlendirmesi ve imar aşamasında müstakil parsel oluşturulması için işlemleri takip etmek üzere davalı M.e vekaletname verdiğini, ancak bu davalının vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazını diğer davalı Y.’e sattığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne var ki üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın davalı vekil M.in vekil kıldığı Sanayi D. tarafından diğer davalılardan Y.l’e 18.02.1998 tarihinde, keşfen belirlenen değere göre sembolik kalan, 250 TL bedel karşılığında temlik edildiği, halen de taşınmaz kaydının bu davalı üzerinde bulunduğu, devre rağmen davacı tarafından taşınmaz üzerine bina inşa edilerek tasarruf edildiği, davacının beyanına göre taşınmazın davacının kız kardeşi tarafından kullanıldığı, aradan geçen onca süreye rağmen kayıt maliki davalı tarafından bu duruma karşı çıkılmadığı, bu durumun hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği anlaşılmaktadır.
    Öte yandan davacının 23.07.2009 tarihli beyanının vekaletname verme ilişkisi ve sürecine ilişkin olduğu, nitekim davacının aynı beyanında tapu iptali ve tescil isteğinde ısrarlı olduğunu, aksi halde tazminat isteğinde bulunduğunu bildirdiği, diğer taraftan vekaletnamenin verilişinin imar uygulaması ile ilgili işlemlerin takibine yönelik olduğu, sonuç olarak tüm bu olgular gözetildiğinde davalıların el ve işbirliği içinde hareket etikleri yargısına varılmaktadır.
    Hal böyle olunca davadaki ilk istek olan tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
    Öyleyse davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara