Esas No: 2011/2036
Karar No: 2011/4769
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/2036 Esas 2011/4769 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÜNYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/06/2003
NUMARASI : 2002/569-2003/307
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılarla birlikte paydaş olduğu çekişmeli taşınmazı, paydaşlar arasında fiili ve hukuki bir taksim olmadığı halde davalıların izin almaksızın inşaat yaptıklarını ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalı K. çekişmeli yerlerde paydaş olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece,davacı iddiası sabit görülerek 437 parsel sayılı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve binanın yıkımına karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden özellikle eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden dava konusu taşınmazlardan 437 parselde tarafların 629 parselde ise yalnız davacının kayden paydaş oldukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince , dava konusu 437 parsele yönelik davanın kabulüne karar verilmişse de ,paydaşlar arasında tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim , özel bir parselasyon veya fiili kullanım biçiminin oluşup, oluşmadığı açıklıkla saptanmış değildir.
Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak fiili durumun duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi fiili kullanma biçimi ya da özel parselasyonun bulunmadığının saptanması halinde , uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinin gözetilmesi, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.