Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13539 Esas 2011/4256 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/13539
Karar No: 2011/4256
Karar Tarihi: 12.04.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13539 Esas 2011/4256 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2010/13539 E.  ,  2011/4256 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : GAZİOSMANPAŞA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 06/07/2010
    NUMARASI : 2008/307-2010/337

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, maliki bulunduğu 3879 ada 1 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmaz üzerine bina yapmak için anlaştığı dava dışı yükleniciye yasal işlemlerin yürütülmesi için vekaletname verdiğini, vekaletnamede farkında olmadan satış yetkisi de verdiğini, yüklenicinin edimini yerine getirmediğini, ancak taşınmazın 200/317 payını ortağı olan M.A.a onun da davalıya satış göstererek devrettiklerini, davalı yüklenici ve M. A."ın birlikte hareket ettiklerini, yüklenicinin kazanmadığı hakkını devretmiş olması nedeniyle büyük zarara uğradığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
    Davalı, dava konusu taşınmazı M.A."dan iyiniyetle satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalının tapu kaydına güvenerek iyiniyetle satın aldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.04.2011 Salı günü saat 9.35" de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkin olup, son kayıt maliki olan Semra"nın taşınmazı edinmesinde iyiniyetli olduğu benimsenerek davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3879 ada 1 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın kayden davacıya ait iken 21.09.2007 tarihinde dava dışı Sunay"a 1 yıl içerisinde nitelikleri sözleşmede kararlaştırıldığı gibi bina yapmak üzere kat karşılığı inşaat sözleşmesi akdedildiği ve yapılacak inşaat karşılığı olmak üzere taşınmazdaki 202/317 payın yükleniciye isabet edeceği nedeniyle bu payın devri bakımından satış yetkisini de içerecek şekilde S."a vekalet verdiği, S."ın anılan 202/317 payı 24.10.2007 tarihinde kendi inşaat kalfası olan çalışanı M."e sattığı, 30.10.2007 tarihinde de M."in bu payı davalı S."ya satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
    Davacı, kat karşılığı inşaat sözleşmesinde öngörülen süre içerisinde inşaatın ikmal edilmediği ve edilemeyeceğini görmesi ve öğrenmesi neticesinde yapılan pay devirlerinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde, gerçekten de çekişme konusu edilen payın yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince gerçekleştirilecek bina sebebiyle yükleniciye temlik edilmesi koşulu ile dava dışı S."a vekalet verildiği dosya kapsamı ile sabittir. Yine sözleşmede öngörülen süre içerisinde inşaatın yapılmadığı ve yapılamayacağı belirgin olmasına karşın S."ın anılan payı yanında çalışan M.e satış göstermek suretiyle devrinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir. Esasen M. edindiği bu payı vekil S."ın talimatı ile diğer davalı S."ya satması da bu olguyu doğrular niteliktedir. Kaldı ki, taşınmazı edinen ve 2.el konumunda bulunan S."nın ediniminde iyiniyetli olduğunun anlaşılması halinde ancak Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanabileceği tartışmasızdır.
    Öte yandan, vekil S.ile davalı S."nın eşinin ticari ilişki içerisinde bulundukları ve S."ın davalı S."nın kocasına olan borcundan dolayı S."ın talimatı ile M.in alacaklının eşi S.ya temlik ettiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Oysa, mahkemece bu olgular gözetilmeksizin neticeye gidilmiştir. Kaldı ki, mahallinde keşif yapılarak taşınmazın akit tarihindeki gerçek değerleri de tespit edilmiş değildir.
    O halde, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde yapılan inceleme, araştırma ve değerlendirmenin hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez.
    Hal böyle olunca, davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara