Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalıların murisi K.A. ile 1976 yılında ortalık kurmak için anlaştıklarını, davacının adına kayıtlı 20 parça taşınmazın ½ payını devretmeyi, davalıların murisinin de taşınmazların bedeli kadar sermaye koymayı kabul ettiğini, kendisinin 23.09.1976 tarihinde anlaşmaya uygun olarak taşınmazlardaki payları bedelsiz olarak devrettiğini, taşınmazlar üzerindeki ipotek ve haciz bedellerinin satış bedeli olarak kabul edildiğini, akdin yapılmasından 15-16 gün sonra davalıların murisinin trafik kazasında öldüğünü, ortaklığa ilişkin tüm evrakların ve sözleşmelerin trafik kazası sonrasında kaybolduğunu, adi ortaklığa ilişkin çalışmaların askıda kaldığını, taşınmazların devrinin K.A. çocukları olan davalılara yapıldığını, o tarihte, davalı Erdal"ın üniversite öğrencisi olduğunu, davalı Ergun"un ise reşit olmadığını ve velayet altında bulunduğunu, davalıların alım güçlerinin olmadığını, inançlı işleme dayalı temlik yapıldığını, bu arada taşınmazların imar uygulaması ile yeni imar parsellerine dönüştüğünü ileri sürerek, davalılar adına olan kaydın iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, zaman aşımı ve hak düşürücü sürenin dolduğunu, iddianın yazılı delille kanıtlanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Borçlar Kanunu 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla; duruşma talebinin dava değeri yönünden reddiyle, Tetkik Hâkimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece; zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere, özellikle davacının iddiasına göre, davalıların miras bırakanı K. A.ile akrabalık ilişkileri olduğu, çekişmeye konu 20 adet taşınmazda ½ şer paylarının bulunduğunu, aralarında yapmış oldukları sözleşme gereğince bir adi ortaklık kurulacağını, kendisinin malik olduğu payları şirkete devredeceği, buna karşılık payların parasal tutarı kadar olan bir meblağın da davalıların murisi K.A.’ın şirkete nakit sermaye olarak yatıracağının kararlaştırıldığını, K.A.’ın talimatı üzerine paylarını onun çocukları olan E.ve E.e, kayıtlar üzerinde bulunan takyidatlarla birlikte satış şeklinde temlik ettiğini, kısa bir süre sonra trafik kazasında ölmesi üzerine bu hususları saptayan tüm belge ve anlaşmaların kaybolduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış ve mahkemece Borçlar Kanunun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre inançlı işlemden kaynaklı yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı olarak eldeki davanın açıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; bu tür davalıların herhangi bir zaman aşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılması olanaklıdır. Aksine bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi istikrar kazanan yargısal uygulamalar ile doktrin de aynı görüşü benimsemiş bulunmaktadır.
O halde, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların delillerinin toplanılması, gerekli irdelemenin ve değerlendirmenin yapılması bundan sonra işin esası bakımından bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetli değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.