Esas No: 2010/12189
Karar No: 2011/3530
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/12189 Esas 2011/3530 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TUZLA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2010
NUMARASI : 2009/304-2010/399
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 1293 parsel sayılı taşınmazdaki payını borcuna karşılık davalıya teminat olarak satış suretiyle devrettiğini, davalının sözleşmeye aykırı davranarak taşınmazı iade etmediğini ileri sürerek borcun fer"ileri ile birlikte tespiti ile tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece, Borçlar Kanununun 81. maddesi hükmü gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gereğine değinilerek bozulmuş olup, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.3.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat O.R.Ç. ile temyiz edilen vekili Avukat S.A.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, önceden davanın reddine ilişkin olarak verilen kararda “ yanlar arasında düzenlenen sözleşme başlıklı belgenin 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında belirtilen anlamda inanç sözleşmesi niteliğini taşıdığı ancak vadesinde borcun ödenmediği gerekçe yapılmış, kararın yalnızca davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairece; belgenin sözü edilen İnançları Birleştirme Kararında öngörülen belge niteliğinde olduğu vurgulanarak BK nun 81. maddesi hükmünün gözetilmesi gereğine değinilmiş, mahkemece anılan bozma kararına uyularak temyize konu hüküm oluşturulmuştur.
Bilindiği üzere; bozma kararına uyulmakla yanlar yararına usulü kazanılmış haklar doğar. Esasen, İnançları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı gerekçeleri ile açıklayıcı sonuçları ile bağlayıcıdır. 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İBK içeriğinden kapsamına giren hususlarda iddianın yalnızca yazılı delil ile kanıtlanabileceği öngörülmüş olup, bu yazılı belgenin işlemden önce mi ya da asıl işlemle aynı tarihte mi yoksa sonraki tarihte mi düzenlenip düzenlenmediği konusunda bir kayıt bulunmamaktadır. Yorum yolu ile de olsa İBK nın değiştirilmesi ya da genişletilmesine yasal olanak yoktur.
O halde, dosyadaki belgenin tarihi bu açıdan bir önem taşımamaktadır. Davalının, bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.
Ancak, B.K."nun 83. maddesi, konusu para olan borçların memleket parası ile ödeneceğini ve 3. fıkrasında da yabancı para borcunun bu borcun vade ya da fiili ödeme günündeki raice göre Türk parası ile ödenmesini öngörmüştür.
Somut olayda, fiili ödeme günü mahkemece paranın mahkeme veznesine depo ettirildiği gündür. Bu nedenle dava tarihindeki kurun esas alınması doğru değildir.
Diğer taraftan, yasa koyucu borç doğuran akitlerin kapsamını belirlemede akit serbestisi ilkesini benimsemiştir. (B.K: 19/1) Aynı maddenin 2.fıkrasında "emredici kurallara, ahlaka (adaba) ya da kamu düzenine veya kişisel haklara aykırı bulunmadığı sürece iki tarafın yaptığı sözleşmelerin geçerli olacağı" vurgulanmıştır.
Bunun yanı sıra Borçlar Kanununun 20.maddesinde "Bir akdin mevzuu gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayyir olursa o akit batıldır.
Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı, akdi iptal etmeyip yalnız o şart lağvolur."denilmektedir.
Gerçekten de, hükümsüz olup geçerli hale getirilemeyen işlemlerin batıl olacağı tartışmasız olup, bu hususunda res"en (kendiliğinden) nazara alınması zorunludur. Butlanı dermeyan eden kişi, davacının o konuda hakkının mevcut olduğunu kabul etmiyor demektir. Butlan niteliği itibariyle mutlak sonuç doğurur. Keza butlan, akdin bir bölümüne ilişkin de olabilir. Burada akdin yorumu değil, yanların varsayılan iradelerine dayalı olarak sözleşmenin yeniden oluşması söz konusudur. (... muteber kısım, gayri muteber kısım sebebiyle, gayri muteber olmaz. "utile per inutile non vitiatur"...) Belirtilen ilkenin doğal sonucu olarak geçerli olmayan kısım, zamanla geçerli hale gelmez. 14.1.1948 tarih 20/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararına göre "kanuna ve ahlaka aykırı akitlerin belli edilmesinde Borçlar Kanunu hükümleri yanında diğer mevzuatın da gözönünde bulundurulması gerekir.
Emredici hukuk kuralları, uyulması zorunlu kurallardır. Yasaya aykırılık durumu, özellikle cezayı gerektiyorsa, borçlu tarafından taahhüt edilen hareket tarzı batıl olur. Ahlak ve adaba aykırılıktan amaçlanan, sosyal ve ekonomik ahlaktır. Dürüst ve doğru insanların ortalama görüşlerine göre, ahlak veya adaba aykırı sonuç doğuran ya da kolaylaştıran borçlandırıcı akitler de batıl sayılmalıdır. Ayrıca kişisel veya ekonomik özgürlüğü kabul edilemez derecede ya da olağanüstü biçimde sınırlayan sözleşmeler de ahlak ve adaba aykırı düşer. Zira, sözleşmeye bağlanan sınırlamalar, borçlunun kişilik ve bekası için zorunlu olan koşulları olağanüstü şekilde tehlikeye düşürmemeli, onun için katlanılamaz ve çökertici bir düzeye gelmemelidir. Yoksa kişi, ekonomik özgürlüğünü yitirir ve alacaklının mutlak iradesine tabi olur. Onun için yasa koyucu birçok özel hükümle borçlunun borçlarını tenzil ve refedilmesine izin vermiştir.
Açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında, sözleşmede öngörülen dövize aylık % 4 oranına tekabül edecek miktarda faiz yürütüleceğine ilişkin anlaşma geçersiz olmakla birlikte, keza faizin hesabında borcun Türk parası olarak vezneye depo edildiği tarihteki karşılığının esas alınması gerekirken, asıl döviz alacağı üzerinden yine döviz olarak faiz belirlemesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece öncelikle dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek borcun mahkeme veznesine depo edildiği tarihteki Türk parası olarak saptanması ve faizinde yasal olmak koşulu ile ve davacının son kararı temyiz etmediğide dikkate alınarak varsa usulü kazanılmış haklar gözetilerek hesaplanması gerekirken, değinilen yönler gözardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının, anılan hususlara ilişkin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 25.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.