Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, kayden ve irsen paydaşı olduğu tapulu taşınmazda 90-100 yıl önce paydaşlar arasında harici taksim yapıldığını, miras bırakan annesine isabet eden ve o tarihten beri kullanageldikleri bölüme, davalının yeşil ekinini sürüp, biçmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazda kendisinin de paydaş olduğunu, paydaşlar arasında yapılan taksim sonucu dava dışı F.ya isabet eden bu taşınmazı 30 yıl önce satın alarak, o tarihten beri ekip biçtiğini, davacının annesine ise harici taksimde farklı mevkiideki taşınmazın verildiğini, dava konusu yerden davacının men"ine dair kaymakamlık makamınca 3091 Sayılı Yasa gereğince verilen karara karşı davacının açtığı idari davanın de reddedildiğini belirterek, davanın reddini savunmuş, birleşen davasında, davalıların yonca ekili taşınmazını sürüp, buğday ekmek suretiyle tarafına zarar verdiklerinden bahisle, tazminat istemiştir.
Birleşen davanın davalıları, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazda fiili taksim yapılmadığı ve davacının çekişmesiz olarak kullandığı bölüm bulunduğu, birleşen davadaki iddianın da kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı M.D.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .aporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Asıl dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi; birleşen dava ise, tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın tapulu olduğu, davacının kayden ve irsen, davalının da irsen dava dışı kişilerle birlikte paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamaların hükme yeterli olduğu söylenemeyeceği gibi, alınan fen bilirkişi raporlarının da yerel bilirkişi beyanlarıyla uyumlu olmadığı, çelişkili oldukları ve hüküm kurmaya elverişli olmadıkları açıktır. Öte yandan, ilk keşifte davalı tanığı olarak dinlenilen kişinin, ikinci uygulamada yerel bilirkişi olarak dinlendiği, duruşmada da farklı günlerde ifadelerinin alındığı ve sürekli çelişkili beyanlarda bulunduğu gözetilmeksizin bu beyanların hükme esas alınmış olması isabetsizdir.
Hemen belirtilmelidir ki, taşınmazın kullanma biçiminin tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmesi veya fiili bir kullanma biçiminin oluşması, o taşınmaz kapsamı bakımından değerlendirilmelidir. Başka bir ifadeyle, aynı kişilerin paydaş oldukları birden fazla taşınmazı, her birine bir parsel düşecek biçimde paylaşmaları halinde yukarıda değinilen anlamda harici paylaşım ve fiili kullanma biçiminin oluştuğundan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması, komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi; tüm paydaşlar arasında fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının saptanması ve bu olgunun belirlenmesi halinde her paydaşın kullandığı kısmın krokiye yansıtılması; paydaşlar arasında fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının dava konusu taşınmazda kullandığı ya da kullanabileceği bir bölüm olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve düzenlettirilecek haritada gösterilmesi, raporlar arasında çelişki oluştuğunda giderilmesi ve ondan sonra toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.