Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanlarından intikal eden 951 ve 1626 parsel sayılı zeytinliklerin muvafakati bulunmaksızın davalıya icara verildiğini ileri sürerek, davalının payına vaki elatmasının önlenmesi ile ecrimisil isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, dava konusu zeytinlikleri diğer paydaşların isteği üzerine bakımlarını yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, tebliğ giderleri yatırılmadığından ve değerden duruşma isteğinin reddiyle gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, davacının paydaşı bulunduğu çaplı taşınmazlara elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 951 ve 1626 parsel sayılı taşınmazlarda davacının miras bırakanının paydaş olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, paydaşı bulunduğu taşınmazların diğer mirasçılar tarafından muvafakatı bulunmaksızın davalıya icara verildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, verilen kesin süreye rağmen davacının delillerini bildirmediği ve dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere göre davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Ayrıca, bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle, HUMK.nun l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına
usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilkelere uygun olarak verilen önel ve kesin önel söz konusu değildir. Kaldı ki davacı dava dilekçesinde delillerini bildirmiştir. Ayrıca taraflara delillerini ibraz imkanı tanınarak bu delillerin değerlendirilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekeceğinde de kuşku bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkelere uygun olarak verilen kesin önelin bulunmadığı gözetilerek taraflara delillerini ibraz etme imkânı tanınması, ibraz edilecek delillerin değerlendirilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hatalı gerekçe ve noksan tahkikatla yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.