Esas No: 2011/1544
Karar No: 2011/3348
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1544 Esas 2011/3348 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 22. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/11/2010
NUMARASI : 2008/176-2010/449
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan anneleri N. A.den, gelini olan davalı M.in aldığı vekaletname ile murise ait 1266 parsel sayılı taşınmazı murisin oğlu olan davalı eşi R. "ye satış yoluyla tapuda devrederek vekalet görevini kötüye kullandığını, murisin vekaletname tarihinde hukuki ehliyetinin olmadığını, davalıların kötü niyetli olarak diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile muris N. mirasçıları adına tesciline bu mümkün olmazsa taşınmazın rayiç bedelinin davalı M.den tahsiline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında davacı R.Karakaya öldüğünden, davacı vekili mirasçılarından vekaletname ibraz etmiş ve mirasçıların huzuru ile yargılamaya devam edilmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlar, yargılama sırasında davalı R.A.vefat etmesi üzerine mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.
Davanın reddine dair verilen karar, Dairece; “ ... Davanın, ehliyetsizlik, vekaletin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı olarak açıldığı, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, tarafların miras bırakanı N.A.e ait çekişme konusu 1266 parsel sayılı taşınmazın davalılardan vekil M.tarafından 29.11.1984 tarihinde diğer davalı R.satış yoluyla temlik edildiği hususunun kayden sabit olduğu, ne var ki, mahkemece hükme yeterli bir araştırma yapılmadığı, o halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları ve reçete gibi belgelerin istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde diğer iddiaların incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği ” gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak miras bırakanın hukuki ehliyete sahip olduğu ve çekişme konusu taşınmazın taksim sonucu verildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve mirasçılar adına tescil, mümkün olmadığı takdirde tazlminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılarak, davanın reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davada elbirliği halinde mülkiyetin bulunduğu ve mirasçı M.A.davada yeralmadığı açıktır.
Bilindiği üzere, elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
Medeni Kanunun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, Medeni Kanunun 701. maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
Medeni Kanunun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, nevarki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda, elbirliği ( iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortak bulunmaktadır. Hal böyle olunca, davaya katılmayan mirasçı M.A. olurunun alınması yada miras şirketine Medeni Kanunun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekeceği açıktır.
Öte yandan, dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan N.A. ait dava konusu 1266 parsel sayılı taşınmazın vekili olan davalı gelini M. tarafından, vekilin eşi olan diğer davalı R. satış suretiyle temlik edildiği, miras bırakanın çocukları olan davalıların, vekaletin kötüye kullanıldığı ve anılan temlikin terekeden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, mahkemece, miras bırakanın gerçek amacının mal varlığını mirasçıları arasında taksim etmek olduğu, çekişme konusu taşınmazın da bu taksim sonucunda davalı R."ye temlik edildiği, muvazaa iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide " muris muvazaası " olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; bir kısım tanıklar murisin iradesinin mirasçılarına mal paylaştırmak olduğu yönünde beyanda bulunmuşlar ve mahkemece bu beyanlara itibar edilerek mal paylaştırma yapıldığı kabul edilmiş ise de, murisin tüm mirasçılarını kapsar bir biçimde hak dengesini gözeten bir paylaştırma yapıp yapmadığı, çekişme konusu parselinde bu paylaştırma kapsamında temlik edilip edilmediği yeterince açıklığa kavuşturulmadığı gibi, vekaletin verildiği tarihten iki gün sonra taşınmazın devrinin yapılması ve vekaletnamenin düzenlemesi sırasında tanık olarak görev yapan Fahrettin Özcan"ın aşamalardaki anlatımları dikkate alındığında, murisin davalı gelinine vekalet vermesindeki amacının çekişme konusu taşınmazı oğlu Remzi"ye maletmek olduğu anlaşıldığından, somut olayda vekaletin kötüye kullanıldığından bahsetmek de mümkün değildir.
Hal böyle olunca; miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalı ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.