Esas No: 2011/2539
Karar No: 2011/3324
Karar Tarihi: 23.03.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/2539 Esas 2011/3324 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ALANYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/09/2010
NUMARASI : 2009/110-2010/521
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 136 sayılı parseldeki 5 no"lu meskeninin vekil kıldığı H.Ç.tarafından davalıya satış yoluyla devredildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tescilin yolsuz nitelik taşıdığını, davalının da kötüniyetli bulunduğunu ileri sürerek, iptal-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazın bedelini ödediğini, iyiniyetli alıcı olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Getirtilen akit tablosundan, 136 sayılı parseldeki çekişmeli 5 numaralı bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı iken, vekili H.Ç.tarafından 11.02.2009 tarihinde 53.000.-TL. bedelle davalı Şerif Duman"a satıldığı görülmektedir.
Davacı, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı ve davalı ile danışıklı işlem yaptığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanunu"nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Diğer taraftan, davada davalı ile temliki sağlayan vekilin birlikte hareket ettikleri iddiasında da bulunulduğu gözetilerek, sağlıklı sonuca varabilmek bakımından vekile de husumet yöneltilip bu konuda savunmasının alınması gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, öncelikle vekil aleyhine dava açması için davacıya önel tanınması, açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi; ondan sonra, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların delillerinin toplanması, taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri keşfen saptanarak tapuda gösterilen satış bedeli ile karşılaştırılması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.