Esas No: 2011/1794
Karar No: 2011/3259
Karar Tarihi: 21.03.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1794 Esas 2011/3259 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÇANKIRI 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/02/2010
NUMARASI : 2007/366-2010/71
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, temlik işlemi sonrasında kısıtlanmış olan miras bırakan babaları S.ın, vekili aracılığıyla dava konusu 25 parça taşınmazını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla davalı torununa muvazaalı satış işlemleriyle temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmaz temliklerinin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların, yaşlı ve rahatsız olması nedeniyle kendisine vasi ataması yapılan miras bırakanları S.’ın, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazları davalı torununa muvazaalı satış işlemi ile temlik ettiği iddiasıyla eldeki davayı açtıkları, Ç. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/737-897 sayılı dosyasında bulunan Ç.Devlet Hastanesince düzenlenmiş murise ait sağlık kurulu raporunda murise demans tanısı konularak vasi tayini gerektiğinin belirtildiği, ne var ki mahkemece miras bırakan S.’ın hukuki ehliyete haiz olup olmadığı yönünden ayrı araştırma yapılmadan neticeye gidildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki ehliyetsizlik olgusunun kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bu konuda resen ve öncelikle araştırma yapılması gerekeceğinde kuşku yoktur.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince, davacıların miras bırakanı olan S.ın resmi akit ve vekaletname tarihlerinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının, 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden elde edilecek rapor ile saptanması, ondan sonra işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmadığı gibi kabule göre de; çekişme konusu 38 parsel sayılı taşınmazın davacılar miras bırakanı ile bir ilgisinin olmaması ve davada tenkis isteği de bulunmaması nedeniyle 38 parsel yönünden davanın reddinin gerektiğinin gözetilmemesi, ayrıca dava dilekçesinde gösterilen değer yerine keşfen belirlenen ve fakat yargılama aşamasında harcı ikmal edilmeyen değer üzerinden davacılar yararına fazla avukatlık ücretinin takdir ve tayin edilmiş olması da isabetsizdir.
Öyleyse, davalı vekilinin değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.