Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 160 ada 56 parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 418,85 m²’lik bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, tapu iptali ve terkin ile varsa muhdesatın yıkımı isteğinde bulunmuştur
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın bir kısmının belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyı tarafında kaldığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini ile mevcudiyetinin saptanması halinde muhdesatın yıkımı isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 27.9.1994 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 30.7.2003 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin dava tarihine göre geçmediği ve mahkemece 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kabul kapsamına alınan bölümün kıyıda kaldığı saptanarak ve taşınmazın üzerinde yıkılması gereken herhangi bir muhdesatın bulunmadığı belirlenmek suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Buna göre, davacı Hazinenin tüm, davalının öteki temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ancak, karardan sonra 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 36.maddesine getirilen ilave 36/A maddesinde; "kadastro işlemiyle oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil yargılama giderine hükmedilemez" şeklinde yasal düzenleme yapılmış, keza; 17.maddesiyle de davalı tarafın sorumlu tutulmaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu hükmü öngörülmüştür. Bu düzenlemelerin, eldeki davada da gözetilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
O halde, mahkemece yukarıda değinilen yasal düzenlemeler gözetilerek, yargılama giderleri ve 29.5.1957 tarih 4/16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücreti yönünden bir karar verilmek üzere karar bozulmalıdır.
Öyleyse, davalının değinilen temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.