Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 113 ada 2 parsel sayılı taşınmazın giriş kapısına denk gelecek şekilde davalı tarafından Köy Tüzel Kişiliği adına, köye bağışlanan cenaze arabası ve köy otobüsünün garajı olarak kullanılmak üzere inşaata başlanıldığını, inşaatın evinin önünü kapattığını, geçişine engel olduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve inşaatın yıkımı isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, inşaatın köy adına yapıldığını, husumetin köye yöneltilmesi gerektiğini,inşaatın davacı parselinin dışında köye ait yere yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu inşaatın davacı taşınmazının dışında köye ait yere yapıldığı, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava komşuluk hukukuna dayalı elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden, davacının kayden 113 ada 2 parsel sayılı taşınmazda paydaş bulunduğu,davalı tarafından anılan taşınmazın ön tarafına köye ait araçların konulması için garaj yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.
Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
Somut olayda hükme yeterli bir soruşturma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davada komşuluk hukukuna dayanılarak elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunulduğu gözetilerek yukarıda değinilen ilkelere göre inceleme ve araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere hatalı gerekçe ve değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.