Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, kayden paydaşı oldukları 1988 ada 2 parsel sayılı taşınmazda yüklenici davalı K.ın bağımsız bölüm karşılığı bulunmadığı halde bir kısım payı davalı Y.’a satış suretiyle temlik ettiğini, yarım bırakılan daireleri tamamlayıp oturulabilir hale getirdiklerini, belediyeye müracaat ederek projeye aykırılıkların giderilmesini sağladıklarını ileri sürüp davalı adına haksız tescil edilen paya ilişkin tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline, davalı Y.’ın binada bir hakkı olmayıp payın arsa payına ilişkin olduğunun tespitine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Y., dava konusu taşınmazda paydaş olduğunu, davacıların kendisinden önce dairelere yerleştiklerinden payına karşılık kullandığı yer olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Birleşen davasında, kayden paydaşı olduğu 1988 ada 9 parselde kullandığı yer olmayıp davalıların payını haksız kullandıklarını ileri sürüp 13.500,00 TL ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazdaki binayı yüklenici davalı Kasım’ın inşa ettiği, anılan davalının bağımsız bölüm karşılığı olmayan bir kısım payı davalı Y.’a satış suretiyle devrettiği, davalı Y.’ın kullanabileceği yer olmadığını bilerek haksız pay sahibi olduğu, ecrimisil isteme koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın ve birleşen 2008/94 ile 2007/504 esas sayılı davaların kabulüne, birleşen ecrimisile yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı (birleşen davanın davacısı) Y.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi E.S.ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil, tespit ile ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın ve birleşen 2008/94 Esas ile 2007/504 esas sayılı davaların kabulüne, birleşen ecrimisile yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek, kısa kararda 4 nolu bentte; “taşınmaz satış bedeli 7.000,YTL nin davacılardan alınarak davalı Y. A.e verilmesine” şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararın 4 nolu bendinde; “ taşınmaz satış bedeli 7.000,00 YTL nin davalı K.E.’den alınarak davalı Y.A.e verilmesine “denmek suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, davalı (birleşen davanın davacısı) Y.’ın bu yöne ilişkin olarak temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,17.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.