Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar kendileri ve murisleri tarafından davalı şirketin bayileri aleyhine 456 parsel sayılı taşınmazın 7950 m²"lik kısmının tapusunun iptali ile maliki oldukları 458 parsele ilavesi suretiyle tapuya tesciline ilişkin açılan Antalya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1975/430 Esas, 1976/157 karar sayılı davasının kabul edildiğini ve kararın kesinleştiğini, ancak her nedense mahkeme kararının tapuya tescil ettirilmediğini, bu kısmın 456 parselden ifraz edilen 1168 parsel içinde kaldığını ve davalı şirkete satıldığını, ancak bunun yolsuz tescil niteliğinde olduğunu ileri sürerek, 1168 parsel sayılı taşınmazın 7950 m²"lik kısmının tapusunun iptali ile aynı yer 458 parsel sayılı taşınmazdaki hisseleri ve miras payları oranında davacılar adına tapuya tescilene karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın zaman aşamına uğradığını, tapu kaydına güvenerek taşınmazı iyiniyetli olarak iktisap ettiklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, anılan mahkeme kararının tapu kayıtlarına işlenmediği, davalının bayilerinin malik olmadıkları kısmı davalıya sattıkları, davalının da üçüncü kişi konumunda olmadığı ve iyiniyet iddiasında bulunamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların miras bırakanları tarafından Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 1975/430 Esas sayı ile açılan tapu iptal ve tescil davasının, 20.04.1976 tarihinde 1976/157 sayılı kararla kabul edildiği ve 456 parsel içinde bulunan 7950 m²"lik bölümün tapusunun iptali ile 458 parsele ilave edilmek suretiyle davacıları adına tesciline karar verildiği ve infaz edilmediği için eldeki davanın açıldığı, oysa eldeki davadan önce taşınmazın el değiştirerek davalı şirkete temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, çekişmeli 456 (ifrazla 1168 parsel) parsel sayılı taşınmaz içindeki 7950 m2 lik bölümle ilgili olarak, TMK’nun 705. maddesi (743 Sayılı Yasa’nın 633. maddesi) hükmü uyarınca mülkiyetin tescilden önce davacıların miras bırakanlarına intikal ettiği ve infaz edilmediği için açıkta kalan sicil üzerinde davalının, bayilerinin malik olmadıkları bir şeyi satın almak suretiyle edindiği gerekçesiyle davanın kabulü cihetine gidilmiştir.
Eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen 20.04.1976 tarihli kararın hangi tarihte kesinleştiğine dair edinilen bilgiden, anılan kararın altına mahkemece düşülen 28.01.2011 tarihli şerh gereğince, kararın 28.01.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Anılan bu bilgiye göre 20.04.1976 tarihli Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1975/430 Esas, 1976/157 Karar sayılı kararın, davalının edindiği tarihte henüz kesinleşmediği sabittir.
O halde, kararın kesinleşmediği gözetildiğinde, TMK’nun 705. maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyetinin davacılara geçmediği kuşkusuzdur. Buna göre, tapu sicillerinin aleniyeti ve güvenilirliği ilkesinden hareketle, davalı tapu kaydından edinen tüzel kişi olup, TMK’nun 1023. maddesi koşullarının gerçekleşmesi halinde ediniminin korunacağı asıldır.
Ne varki, mahkemece bu konuda araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, tarafların iddiaları ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikat ile yetinilmek suretiyle karar verilmiş olması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de, çekişme konusu 7950 m2 lik bölümün 456 (ifraz ile 1168 parsel) parsel sayılı taşınmazdan tefriki ile son parsel numarası verilerek müstakil bir parsel olarak tesciline karar verilmesi gerekirken, 458 parselin kesinleşen geometrik durumunu bozucu şekilde bu parsele tevhit edilerek tescile karar verilmiş olması ve ayrıca anılan bölümün 3194 Sayılı İmar Yasası’nın 15 ve 16. maddeleri gereğince ifrazının mümkün olup olmadığının, taşınmazın belediye sınırları içinde olması halinde encümen kararına dayalı olarak, belediye sınırları dışında olması halinde ise il-ilçe idare kurulundan sorulup saptanmamış olması da doğru değildir.
Öte yandan, 458 parsel sayılı taşınmazın dava dışı paydaşları olduğu halde, bunlara da davada yer verilmeksizin sonuca gidilmiş olması da isabetsizdir.
Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.