Esas No: 2011/427
Karar No: 2011/2746
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/427 Esas 2011/2746 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, sahte vekaletname kullanıldığı ve dava dışı bir kişiden satın alınarak kendisine ait olan taşınmazın davalıya devredildiği iddiasıyla tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Davalı ise tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını ve iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkeme davayı kabul etmiştir. Ancak, davacının vekaletnamenin sahte olduğuna dair iddiası doğrulanmış olmasına rağmen, davalının iyi niyetinin tespiti konusunda yeterli araştırma yapılmadığına karar verilmiştir. Bu nedenle, karar bozulmuştur ve davalının iyi niyetinin belirlenmesi için araştırma yapılması gerektiği belirtilmiştir. Kanun maddeleri olarak Medeni Kanun'un 2. maddesi, 988 ve 989. maddeleri ile tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. ve 1024. maddeleri gösterilmiştir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/10/2010
NUMARASI : 2002/1025-2010/441
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 1467 parsel sayılı taşınmazının sahte vekaletname düzenlenerek dava dışı M. A.a, kısa süre sonra da davalıya satış suretiyle devredilmiş olduğunu yeni öğrendiğini, sahte belgelerle taşınmazın el değiştirdiğini ve işlemlere katılan tüm şahısların fikri birlik içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazı 8.1.1997 tarihinde bedelini ödemek suretiyle dava dışı emlakçı M.A."tan satın aldığını, sahtecilikle ilgisinin bulunmadığını, tapu kaydına güvenen iyiniyetli 3.kişi olup, T.M.K."nun 1023.maddesi uyarınca ediniminin korunması gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1467 parsel sayılı taşınmaza davacı adına kayıtlı iken, Üsküdar 4. Noterliğince düzenlenen 07.11.1996 tarihli vekaletname kullanılarak vekil Musa Bal tarafından dava dışı Muzaffer Akkoç’a 11.11.1996 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği, M.’in de taşınmazı 08.01.1997 tarihinde aynı yolla davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, kayden maliki olduğu taşınmazın temlikinde kullanılan vekaletnamenin sahte olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmış; davalı ise, taşınmazı tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle iktisap ettiğini savunmuştur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim, bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda; 07.11.1996 tarihli vekaletnamedeki davacıya atfen atılı olan imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi raporuyla saptandığı ve böylece anılan vekaletnameye istinaden davacı adına yapılan 11.11.1996 tarihli satış akdinin geçerli olmadığı ve ilk el olan dava dışı M.adına tescilin yolsuz olduğu; ne varki, ikinci el olan davalının, koşullarının varlığı halinde TMK.nun 1023. maddesi koruyucuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur. Ancak, ikinci el konumundaki davalının iyiniyetli olup olmadığı hususunda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma, soruşturma ve inceleme yapılarak davalının iyiniyetli olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, bu doğrultuda tanık dahil tüm delillerin toplanması ve irdelenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.