Taraflar arasında görülen davada;
Davacı hazine, çekişme konusu taşınmazın bir bölümünün kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptal, terkin elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar dairece " dosya içeriğinden dava konusu taşınmazın 2280 ada 4 parsel sayılı taşınmazın ifrazından oluştuğu anılan taşınmazın kadastro tutanağının 28.06.1943 tarihinde kesinleştiği davanın 24.01.2002 tarihinde açıldığı anlaşılmakla yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek davanın reddine, davacı Hazinenin dava tarihinde haklı olduğu da dikkate alınarak davalıların tüm yargılama giderleri ve Avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine yargılama giderleri ve avukatlık parasından davalılarının sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.03.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat G.Ş. ile temyiz edilen vd.vekili Avukat M.S.Z. geldiler,duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin olup, mahkemece 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kadastro tespitiyle dava tarihi arasında 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Öyleyse, davacı Hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Gerçekten de bozma kararına uyulmuş olmakla tarafları yararına usulü kazanılmış hak oluştuğuna göre bozma ilamında değinilen hususlar gözetilerek gerekli karar ittihazı zorunlu hale gelir.
Mahkemece de bu husus benimsenerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmasında bir isabetsizlik yok isede 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 36.maddesi (36/A mad.) hükmüne ilave edilen 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesi hükmünde kadastroya dayalı işlemlerden dolayı açılacak davalar neticesinde davalı taraf davayı kaybetse dahi yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı hükmü öngörülmüş, 17.maddesi ile de anılan hükmün uygulanma zamanı infaz aşamasına kadar uzatılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, yürürlüğe giren Yasa hükmünün geçmişe şamil olarak uygulanması öngörüldüğünde anılan bu husus kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Nitekim anılan 6099 Sayılı Yasanın eldeki davalara da uygulanması gerektiği gözetildiğinde somut olayda Hazine yararına usulen kazanılmış bir haktan sözetme olanağı yoktur. Esasen kararın davalı tarafından temyiz edilmemiş olması da neticeye etkili değildir.
Hal böyle olunca, 6099 Sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle bir değerlendirme yapılarak yargılama giderleri ve avukatlık ücreti konusunda bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 6099 Sayılı Yasa hükümleri gereğince Avukatlık Ücreti takdir tahmiline yer olmadığına, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, 08.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.