Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1689 Esas 2011/2561 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/1689
Karar No: 2011/2561
Karar Tarihi: 07.03.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1689 Esas 2011/2561 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, dava konusu taşınmazın tapuda intikalini yapması için vekil kıldıkları davalı T. G.’in vekâlet görevini kötüye kullanarak 51/60 payı annesi olan diğer davalı F. G.e satış yoluyla temlik ettiğini ve değerinin altında bir bedelle devrettiğini ileri sürerek satışın iptali ile taşınmazın önceki hissedarları adına tesciline karar verilmesini istiyorlardı. Davalılar ise, mal paylaşımı yapıldığını ve dava konusu taşınmazın kendilerine düştüğünü belirterek davanın reddini savundular. Mahkeme, davanın reddine karar verdi. Ancak davacıların temyiz itirazları kabul edilerek hükmün bozulmasına karar verildi. Borçlar Kanunu'na göre, vekilin borçları tarafların güvenine ve vekil edenin yararına uygun davranış yükümlülüğüne dayanır. Vekilin vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü vardır. Mülkiyet taksim sözleşmesinin geçerli olması için belirli formaliteler yerine getirilmelidir. Kanunlarda açık bir hüküm yoksa veya yapılan işlem sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin hüsnüniyetle ifa etmesi gereklidir. Mirasçılar arasında pay taksimi ve fiilen alınması veya paylaşım sözleşmesi geçerli olabilir. Ancak sözlü miras paylaşımına dayalı temlik yapıldığı savunması yeterli değildir. Kararda atıf yapılan kanun maddeleri: Borçlar Kanunu madde 390/2, Medeni Kanun madde 3, Medeni Kanun madde 676 (743 ayılı Yasanın 611. maddesi), İçtihadı Birleştirme Kararı tarihi 10.12.1952, Medeni Kanun madde 2.
1. Hukuk Dairesi         2011/1689 E.  ,  2011/2561 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : MENGEN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 22/07/2010
    NUMARASI : 2009/134-2010/105

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, dava konusu 237 parseldeki taşınmazın tapuda intikalini yapması için vekil kıldıkları davalı T. G.’in vekâlet görevini kötüye kullanarak 51/60 payı annesi olan diğer davalı F. G.e satış yoluyla temlik ettiğini, satış yetkisi vermedikleri gibi değerinin çok altında bir bedelle devredildiğini, kendilerine ödeme yapılmadığını ileri sürerek satışın iptali ile taşınmazın önceki hissedarları adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalılar, mirasçılar arasında yapılan sözlü anlaşmaya göre mal paylaşımı yapıldığını, çekişme konusu taşınmazın paylaşımda kendisine düştüğünü, intikalleri yapması konusunda verilen vekâlete dayalı olarak işlem yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların ve davalı F.in H.K. mirasçıları olduğu, murisleri adına kayıtlı çekişme konusu 237 parsel sayılı taşınmazdaki paylarının vekil Turgut tarafından 10.08.2006 tarih, 1354 yevmiye nolu vekâlete dayalı olarak 03.07.2008 tarihinde davalı F.’e satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.
    Davacılar; iştirak halinde malik oldukları taşınmazın müşterek mülkiyete dönüştürülmesi için vekil kıldıkları davalı T.un, vekâlet görevini kötüye kullanarak (51/60) paylarını, mirasçı olan davalı annesi F.’e satış yoluyla temlik ettiğini, satış yetkisi verilmediği halde gerçek değerinin altında bir bedelle devrettiğini ve kendilerine bedel ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Hemen belirtilmelidir ki; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 676. maddesi hükmü (743 ayılı Yasanın 611. maddesi) uyarınca, mirasçılar arasında payların oluşturulması ve fiilen alınması veya aralarında yapacakları paylaşma sözleşmesi mirasçıları bağlayabileceği gibi taksim sözleşmesinin geçerliliği 10.12.1952 tarih, 2/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.
    Somut olaya gelince; davada vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası açıldığı halde yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Öte yandan davalıların “sözlü miras paylaşımına dayalı temlik yapıldığı savunmasına itibar edilerek davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
    Hal böyle olunca; sözlü miras taksim sözleşmesinin geçerli olmadığı gözetilerek vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak delillerin toplanılması, davacıların vekâlet vermekteki gerçek amaç ve iradesinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklıkla belirlenmesi, zararlandırma kastının olup olmadığının yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırılması sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsizdir.
    Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nu 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     

     

     

     

    Hemen Ara