Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, kayden davalılara ait 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların kıyıda kaldığını,özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptali, terkin elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.
Davalılar, davaların reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazların tamamının kıyıda kaldığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Birleştirilerek görülen davalar, çekişmeli taşınmazların kıyı- kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali, sicilin kütükten terkini ve elatmanın önlenmesi, yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davaların kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazların geldisi olan 187 ada 1 parselin kadastro tespitinin 03.11.1987 tarihinde kesinleştiği ve davaların 03.04.2002 ve 27.04.2007 tarihlerinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Her nekadar, nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki; yargılama sırasında yürürlüğe giren Yasa hükmünün geçmişe şamil olarak uygulanması öngörüldüğünde anılan husus kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Nitekim anılan 5841 Sayılı Yasanın eldeki davalara da uygulanması gerektiği gözetildiğinde somut olayda hazine yararına kazanılmış bir haktan söz edilemez.
Bilindiği üzere, hak düşürücü süre kamu düzeniyle ilgilidir ve davanın görülebilirlik koşuludur. Başka bir ifade ile olumsuz dava şartlarından olup, hakim, davanın her aşamasında doğrudan bu yönü göz önünde tutmak zorundadır. Hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın esasını hakim inceleyemez .(YHGK 18.02.2009 tarih 2009/ 14-12 Esas, 2009/79 karar, Y 1.H.D 21.11.1989 tarih 1989/ 8589 Esas 1989/ 13805 karar) Davacı davasında haklı da olsa, tasfiye amacı güden 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde değişiklik yapan 5841 sayılı yasa geçmişe etkili olarak hakkın özünü ortadan kaldırmıştır
Bunun sonucu olarak; davacı davasında haksız çıkmış bulunduğundan, davalı lehine yargılama giderleri ve avukatlık ücreti tayini gerekir ise de yasa değişikliği nedeniyle dava reddedildiğinden, hak düşürücü sürenin hukuki niteliği ve yerleşik Yargıtay kararlarına göre, genel kuralın istisnası olarak yargılama gideri ve davada kendini vekille temsil ettiren davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilemez. (Baki Kuru ,Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338. dip not 159; 10.H.D 21/12/1976, 8770/8739 ve dip not 160; 5. H.D 12/09/1977, 5445/5655, dip not 161; 10.H.D 24/02/1976,6296/1297)
Keza; dava, yeni yasa nedeniyle de olsa davacının aleyhine sonuçlandığından, davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücreti takdiri de hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden reddi nedeniyle yanlar yararına avukatlık ücretine hükmedileceği gözetilmeden yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03..03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.