Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1416 Esas 2011/2467 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/1416
Karar No: 2011/2467

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1416 Esas 2011/2467 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, davalının babadan intikal ile paydaş olduğu taşınmazda haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiş, ancak davanın reddine karar verilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine, davalının durumunun uygun şekilde araştırılıp, taraf teşkilinin sağlanması ve taraflara kesin önel verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kesin sürelerin hakim tarafından azaltıp çoğaltılamayacağı, ancak hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltabileceği ya da sürenin geçtiği durumlarda yeni bir süre tanımlayabileceği belirtilmiştir. Tarafların durumlarına göre belirlenebilen kısa işlemler süreleri kesindir. Mahkeme kararında, Türk Medeni Kanunu'nun 407/1 maddesine göre, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır, hükmü uyarınca davalının kısıtlanarak kendisine vasi tayin edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, davaların uzamasını engellemek için konulmuş olan kesin süre kuralının davanın reddi için bir araç olarak kullanılmaması gerektiği vurgulanmıştır. Kararda geçen kanun maddeleri: Türk Medeni Kanunu'nun 407/1 ve 428, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 151, 159 ve 163.
1. Hukuk Dairesi         2011/1416 E.  ,  2011/2467 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BALA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 07/07/2009
    NUMARASI : 2009/100-2009/125

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, davalının babadan intikal ile tarafların diğer  mirasçılarla birlikte paydaş oldukları 916 parsel sayılı taşınmazda herkesin hak ve hissesinin ayrılacağını söyleyerek  Tapu Sicil Müdürlüğü"ne tüm paydaşları getirdiği, imzalarını  aldırdığını, ancak taşınmazın tamamının davalı üzerine intikal ettiğini bilahare öğrendiğini, payına karşılık para, menkul veya gayrimenkul almadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
    Davalı, davaya yanıt  vermemiştir.
    Mahkemece, kanıtlanmayan davanın reddine karar  verilmiştir.
    Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Öncelikle; davalıya duruşma gününü bildirir tebligat ile gerekçeli karar ve davacının temyiz dilekçesi tebligatı farklı cezaevlerinde tebliğ edilmiş olup; davalının görevli mi, tutuklu mu, hükümlü mü olduğu anlaşılamamaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki; taraf teşkili dava şartlarından olup, Türk Medeni Kanununun 407/1. maddesi uyarınca “bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin kısıtlanır” hükmü uyarınca davalının kısıtlanarak kendisine vasi tayin edilip edilmediğinin araştırılması ve vasi atanmış ise, davanın vasi huzuruyla görülmesi gerektiği gözetilmelidir.
    Diğer taraftan; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle, HUMK.nun l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına
    usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Taraflar, davada avukat marifetiyle de temsil ediliyorsa da, aynı düzenleme ve ilkeler avukat için dahi geçerlidir. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.  
    Somut olayda; davacıya delillerini hasretmesi ve ibrazı konusunda HUMK.nun 163. maddesine uygun olarak verilmiş bir önel ve kesin önel yoktur. Davacının 03.03.2009 günlü duruşma tutanağına geçen beyanı da, HUMK.nun 151. maddesi gereğince imza ile onaylanmamış olup,  davacı yönünden sonuç doğurmayacağından, delillerini ibraz etmesine engel değildir.
    Hal böyle olunca, öncelikle davalının durumunun araştırılarak usulüne uygun taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle taraflara delillerini hasretmeleri ve sunmaları konusunda önel ve gerektiğinde usulüne uygun kesin önel verilmesi, delillerin ibrazı halinde, bildirilmiş ise tanık dahil tüm delillerin toplanıp değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,   03.03.2011  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara