Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 10268 ada, 15 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3payını davalıların murisi olan oğlu H..’in,payın devredilmesi halinde yaptıracağı binadan bir daire verme vaadine güvenerek 29.08.2000 tarihinde tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, gerçekte bedelsiz devir yaptığını, H..’in 19.02.2003 tarihinde öldüğünü, bağıştan rücuu koşullarının oluştuğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, aşamalarda verdiği 02.12.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile hile hukuksal nedenine dayandığını bildirmiştir.
Davalılar, ıslah yoluyla davanın hukuksal nedeninin değiştirilemeyeceğini, tapuda gerçek satış yapıldığını, hile hukuksal nedenin dayalı dava bakımından hak düşürücü sürenin de dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; bağıştan rücuu hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteği ile açılmış bilahare 01.12.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile hile hukuksal nedenine dayanıldığı bildirilmiş, mahkemece de davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazda 1/3 pay maliki olan davacının payını davalıların murisi olan oğlu H. İ..’e satış yoluyla temlik ettiği, H.’in 19.02.2003 tarihinde öldüğü ve taşınmazın mirasçıları olan davalılara 17.09.2003 tarihinde intikal ettiği, bağıştan rücu koşullarının oluştuğu iddiası ile 27.04.2004 tarihinde açılan davanın 02.12.2007 tarihinde kâmilen ıslah edilerek hile hukuksal nedenine çevrildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. B.K"nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya yukarıda değinilen ilkeler uyarınca bakıldığında; ıslah tarihi itibariyle Borçlar Yasasının 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nu 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.