Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 539 parsel sayılı taşınmazında bulunan seraya ve içindeki ürünlere, zirai normlara aykırı olarak komşu 538 parsel sınırına dikilen zeytin ağaçlarının zarar verdiğini ileri sürerek, el atmanın önlenmesi, yıkım ve sınır uyuşmazlığının çözümü için ortak sınırın belirlenmesi ve sınıra kazık çakılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu ağaçların davacı taşınmazına zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, fiilen ve komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre, davacının; 539 parsel sayılı taşınmazındaki sera bitkilerine ve seraya, davalının maliki olduğu 538 parsel sayılı taşınmaza dikilen zeytin ağaç ve dallarının zarar verdiği, aynı zamanda ortak sınırın belirlenmesine davalının karşı durduğu iddiasıyla eldeki davayı açtığı, davalının davacı taşınmazı yönünden bir zarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddini savunduğu, yapılan uygulama sonucunda bilirkişi tarafından sunulan raporda, davalı taşınmazında bulunan ağaç dallarının davacı taşınmazına doğru sınırı geçtiği, ağaçların neden oldukları gölge durumuna göre sera içerisindeki bitkilere zarar vermesinin muhtemel olduğu ve sınırı aşan ağaç dallarının kesilmesi gerektiğinin belirtilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet; geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.
Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
Somut olaya gelince; yukarıda özetlenen bilirkişi raporunda davacı taşınmazına yönelik zarar olgusu ve çözüm önerisi belirtilmiş olmasına karşın mahkemece belirtilen önlemlere hükmetmek yerine, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacının değinilen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.