Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, kadastroca tespit dışı bırakılan çekişmeli taşınmazların 16.10.1986 tarih 38 ve 39 nolu tapu kapsamında kaldığını, anılan tapuların kadastroca revizyona tabi tutulmadığını ileri sürerek tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " dayanak tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesi için yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, kadastro sırasında dere yatağı ve dere olduğu gerekçesiyle tescil harici bırakılan yerin tapuya dayalı olarak tescili isteğine ilişkin olup mahkemece hükmüne uyulan daire bozma ilamında belirtildiği şekilde, davacı tarafın dayanağını teşkil eden tapu kayıtları keşfen yerine uygulanmak suretiyle elde edilen teknik bilirkişi raporları gözetilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar, ilk tesisi haziran 321 tarih ve 17 sıra nolu 6433 m2 yüzölçümlü ( sonradan mesaha tashihi ile 266.500 m2 yüzölçümlü ) ve Ağustos 323 tarih ve 140 sıra nolu 14704 m2 yüzölçümlü (sonradan mesaha tashihi ile 199.750 m2 yüzölçümlü) olmak üzere iki adet tapu kaydına dayanarak kayıt kapsamlarının 1993 tarihinde yapılan genel kadastro sırasında kadastro harici bırakıldığını ileri sürerek tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Bahse konu tapuların 24.4.1986 tarihinde Aşkale Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan mesaha tashihi davasında 22.08.1986 tarih 1986/150 esas-350 karar sayılı ilamı ile ilk kaydın yüzölçümü 266,500 m2 ye ikinci kaydında 199.750 m2 ye çıkartıldığı ve anılan kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği dosya kapsamı ile sabitir.
Hemen belirtilmelidir ki söz konusu Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan mesaha tashihi davasında iki gerçek kişinin yanında husumet Tapu Sicil Müdürlüğüne yöneltilmiş ve dava bunların huzuruyla sonuçlandırılmıştır. İfade edilmelidir ki, 5353 Sayılı Yasa gereğince Hazine vekilinin davada Tapu Sicil Müdürlüğünü temsil etmesi Hazinenin davada temsil edildiği neticesini doğurmaz, böylesi bir davada husumetin Tapu Sicil Müdürlüğüne değil Hazineye yöneltilmesi gerekeceğinde kuşku yoktur. Her ne kadar dava mesaha tashihi olarak açılmış ise de esasen açılan davanın mesaha tezyidi olduğu sabittir. Öyleyse anılan bu kararın arzın tabii maliki olan Hazineyi bağlayacağı kabul edilemez.
Öte yandan, keşfen elde edilen teknik bilirkişilerin raporlarında taşınmazın vasıf ve niteliğinin dere yatağı ve aktif dere olduğu bildirilmiştir. Bilindiği üzere tapu kaydı Anayasının 35. maddesi ve Türk Medeni Kanunun 683. maddesinde öngörülen mülkiyete ilişkin bir belge olup, iptal edilmedikçe bahşettiği mülkiyet hakkının korunacağı tartışmasızdır. Ayrıca tapu kaydının kapsamı itibariyle sağladığı mülkiyet hakkına ilişkin belge Türk Medeni Kanununun 1025. Maddesi gereğince yolsuz tescil niteliğini taşımadığı sürece varlığını korur ve değer verilmesi gerekli belge niteliğini taşır.
O halde, bu açıklamalar karşısında ,mesaha tashihi (Tezyidi) davası sonunda belirlenen yüzölçümü arzın tabii maliki hazineyi bağlamayacağına göre, kayıtların ilk miktarı olan 6433 m2 ve 14704 m2 olarak geçerliliklerini koruyacağı gözetilerek bu miktarlar üzerinden 3402 Sayılı kadastro Yasasının 20. Maddesi hükmü uyarınca sabit sınırlar esas alınarak belirlenecek bölümlerin kayıt malikleri adına tesciline miktar fazlalıklarının Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu ve 3402 Sayılı yasanın 14. Maddesi koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek fazlaya ilişkin isteklerin reddine karar verilmesi gerekirken davanın tümden reddedilmiş olması isabetsizdir.
Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,24.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.