Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1120 Esas 2011/2022 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/1120
Karar No: 2011/2022
Karar Tarihi: 24.02.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1120 Esas 2011/2022 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Bu dava, bir miras bırakanın, mal kaçırmak amacıyla 42 parsel sayılı taşınmazdaki 1/5 payını satış yoluyla davalıya devrettiği, ancak davacının, davalının kandırması sonucu gerçek satış olmadığı gerekçesiyle tapu kaydının iptali ile muris A. adına tescilini talep ettiği bir davaydı. Mahkeme, davanın kabulüne karar verdi. Ancak, Yargıtay, miras bırakanın gerçek amacının mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve temlikin gerçekleştiği sonucuna vardı. Dolayısıyla, başvurucuların temyiz itirazları kabul edildi ve karar BOZULDU. Kararda bahsedilen kanun maddeleri şunlardır: Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesi, Medeni Kanunun 706. maddesi, Borçlar Kanunu'nun 213. maddesi ve Tapu Kanunu'nun 26. maddesi.
1. Hukuk Dairesi         2011/1120 E.  ,  2011/2022 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÜMRANİYE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 24/09/2010
    NUMARASI : 2009/124-2010/364

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakanı A.."nin mal kaçırmak amacıyla 42 parsel sayılı taşınmazdaki 1/5 payını satış yoluyla davalıya temlik ettiğini, işlemin gerçek satış olmadığını, davalının kandırması ile devrin yapıldığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile muris A..adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, dava konusu payın tedavi giderlerini karşıladığı ve bakımını yaptığı için muris tarafından devredildiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, çekişme konusu payını davalıya temlikinin muvazaalı olduğu, bakım emeğinin ve tedavi giderinin satış bedeli yerine geçmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı ve dahili davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla tetkik hakimi .raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan A.’nin çekişme konusu 42 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payının uhdesinde ipka ile 1/5 payının intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini satış suretiyle kızı davalı G..’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
    Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Somut olaya gelince; davacının murisin oğlu, davalının ise kızı oldukları miras bırakanın eşinin ölümü ile davalı kızının yanına gittiği, ölümüne kadar bakımını davalının yaptığı, hastalandığında doktora götürdüğü, ihtiyaçlarını karşıladığı, murisin kendisinin bakımı ile ilgilenmesi nedeniyle taşınmazı davalıya temlik etmek istediği, murisin amacının mal kaçırmak olsaydı, taşınmazın 1/5 payını değil tamamını davalıya temlik edeceği, ayrıca, davanın kabulü halinde hak sahibi olabilecek diğer mirasçıların da temlikin muvazaalı olmadığı yönünde beyanda bulundukları görülmektedir.
    Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakının gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
    O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakının yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği, kabul edilmelidir.
    Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de, Türk Medeni Kanunun 28. maddesi hükmü uyarınca ölümle şahsiyet son bulacağı kuralı göz ardı edilmek suretiyle ölü kişi muris Ali adına tescil karar verilmesi de isabetsizdir.
    Davalı ve dahili davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,24.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     




















    Hemen Ara