Esas No: 2011/996
Karar No: 2011/1992
Karar Tarihi: 24.02.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/996 Esas 2011/1992 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak bir bağımsız bölümü davalı oğluna devrettiği iddiasıyla tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Mahkeme davayı reddetmiştir. Ancak Yargıtay, miras bırakan tarafından aracı kişi kullanılarak davalı oğluna yapılan temliğin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Dosyadaki deliller, satış bedeli ile gerçek bedel arasındaki fark gibi unsurlar bu kararın alınmasında etkili olmuştur. Kararda, Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerine atıfta bulunulmuştur.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KADIKÖY 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2010
NUMARASI : 2008/371-2010/345
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanları A.’ın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak 832 ada 52 parselde bulunan 8 nolu bağımsız bölümünü satış suretiyle davalı oğluna devrettiğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 382 ada 52 parselde bulunan 3. kat 8 nolu bağımsız bölümün 26.09.2001 tarihinde miras bırakan A. tarafından vekil aracılığıyla dava dışı B.Ö..’e satıldığı, Bülent tarafından da 12.03.2002 tarihli akitle miras bırakanın oğlu olan davalıya satış suretiyle devredildiği görülmektedir.
Davacı, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın kuyumculuk yaptığı, taşınmazını devrettiği B.’in ise miras bırakanın dükkanına gelip gittiği, tanık olarak dinlenen miras bırakanın eşi N.’ın beyanına göre B.’in miras bırakanın yakın arkadaşının damadı olduğu, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla gerçekte para almadığı halde taşınmazını ara malik konumunda olan ve muvazaalı işlemi bilebilecek durumda olan Bülent’e satış suretiyle temlik ettiği,dava konusu bağımsız bölümün davalı tarafından kullanıldığı, B.’in taşınmazı kullanmadığı,satış bedeli ile gerçek bedel arasında fark bulunduğu, miras bırakanın varlıklı bir kimse olup mal satmaya ihtiyacının olmadığı dosya kapsamındaki delillerden ve tanık beyanları ile anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, değinilen olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından aracı kişi kullanılarak davalı oğluna yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.