Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1282 Esas 2011/1966 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/1282
Karar No: 2011/1966
Karar Tarihi: 23.2.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1282 Esas 2011/1966 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar mirasçıları, miras bırakanın davalı eşi tarafından zorlanarak bir taşınmazın intifa hakkını ve çıplak mülkiyetin yarısını üzerinde bırakarak diğer yarısını davalıya hibe ettiğini ileri sürerek, tasarrufun iptaline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı ise yapılan işlemin satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, işlemin gerçek satış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak, ehliyetsizliğin kamu düzenini ilgilendirdiği ve araştırılması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, kararın bozulması ve delillerin tam olarak toplanarak, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan rapor alınarak bir karar verilmesi gerekmektedir.
Kanun Maddeleri:
- Medeni Kanunun 9. maddesi: Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.
- Medeni Kanunun 10. maddesi: Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.
- Medeni Kanunun 15. maddesi: Ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin olmaması nedeniyle, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz.
1. Hukuk Dairesi         2011/1282 E.  ,  2011/1966 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 07/10/2010
    NUMARASI : 2008/281-2010/362

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, miras bırakanları H..H..V.."in, davalı eşinin baskı ve zorlamaları sonucu, kat irtifakı kurulmuş 9 bağımsız bölüm numaralı taşınmazının intifa hakkını ve çıplak mülkiyetin yarısını üzerinde bırakarak, ½ payını davalıya hibe ettiğini, murisin işlem tarihinde tasarruf ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, sözkonusu tasarruf işleminin iptaline karar verilmesini istemişlerdir.
    Davalı, yapılan işlemin hibe değil satış olduğunu, çekişme konusu payı satın aldığını, paranın ödendiğine ilişkin 08.09.2006 tarihli belgenin düzenlenmiş olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, çekişme konusu pay temlikinin gerçek satışa dayandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, miras bırakanın tasarruf ehliyetinin bulunmadığı bir sırada, baksı ve zorlama sonucu tapuda işlem yaparak 8/80 arsa paylı 9 nolu meskenin 4 milyar rayiç bedelli 1/2 oranındaki çıplak mülkiyetin 20.12.2004 tarihli bağış biçimindeki tasarrufunun iptali istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki, dayanılan maddi vakıalar bakımından bir davada, birden fazla hukuksal nedene dayanılmasında usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Bu takdirde, hakim önem derecesine göre, dayanılan nedenleri irdelemek zorundadır.
    Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle ehliyetsizlik hukuksal nedenine; ehliyetsizliğin kanıtlanmaması durumunda temlikin miras bırakanın iradesinin fesada uğratıldığı iddiasına dayalı olduğu açıktır. Öte yandan, ehliyetsizlik iddiasının kamu düzenini ilgilendirdiği ve re"sen gözetilmesi gerekeceği de kuşkusuzdur. Olaya bu açıdan yaklaşıldığında, davacılar vekilinin son celse verdiği ehliyetsizlik iddiasından açıkça feragat niteliği taşımayan beyanlarına itibar edilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca öncelikle ehliyetsizlik iddiası yönünden, delillerin eksiksiz toplanması, varsa murise ait, hasta müşahade kayıtlar, doktor raporları vs. tüm belgelerin getirtilmesi, dosya kül halinde gönderilerek Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulundan rapor alınması, miras bırakanın temlik sırasında hukuksal ehliyete haiz olduğunun anlaşılması durumunda, ikrah iddiasının değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek, reddedilmesi doğru değildir.
    Davacıların, temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara